okumali

Üye Girişi

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün367
mod_vvisit_counterDün455
mod_vvisit_counterBu hafta822
mod_vvisit_counterBu ay5621
mod_vvisit_counterHepsi1846401

Kimler Sitede

Şu anda 6 ziyaretçi çevrimiçi

İyilik Yapan İyilik Bulur

 

Bir zamanlar pembe bir evde,Aslı adında bir kız yaşarmış.Bu kız çok iyimser,çok iyi kalpli ve çok yardımsever bir kızmış.Annesinin işlerinde yardım edip,iyilikte bulunurmuş.Aslı okula giderken trafik çok yoğun oluyordu.Kaldırımda bir nine varmış.Yanında da Aslı ve yetişkin insanlar varmış.Nine karşıdan karşıya geçemiyormuş.Diğer insanlar nineye hiç aldırış etmeden karşıdan karşıya geçmişler.Aslı,yetişkin insanları öyle görünce çok  üzülmüş ve kendisi nineye yardım etmiş.Nine Aslı’ya çok teşekkür etmiş.

 

Gri Zaman

Yazar ,acının, hüznün, gurbetin ve hasretin yaşandığı; türküler de ‘’gide de gelmeye zalim bu sene’’ diye de neşvü nema bulan yıllara tanıklık ettiriyor kitabında .

Kitap okurken Çoruh havzasında yaşayan bir insan olarak yaşanan bu acıları dile getiren kıymetli yazara teşekkürü bir borç biliyorum. Fakat yıllardır üç maymunun oynandığı;  kör, sağır ve dilsiz kalınan bu dönemin, gençlerimizin dimağlarına yerleştirilmesi lazım. İşte o zaman farklılıklarımızın bir güzellik olduğu anlama yolunda bir mesafe kaydederiz.

Kitapta:

Sur köylü Ali’nin etrafında dönen; aslında hüzün yılların da Erzurum’da yaşanılanların hikâyesini anlatıyor.

 

Tanrıyı Bilmek

                                                   

Bilinen insanlık tarihi boyunca hakkında en fazla fikir yürütülen varlık hiç şüphesiz tanrı olmuştur.Esasında bunda şaşılacak bir durum da söz konusu değildir.Çünkü müşahede edilen alemle kurulan ilişki, doğal olarak öncelikle ‘’tanrılık’’fikrinin ve akabinde ‘’tanrı’’düşüncesinin doğmasına sebep olur.Bu bağlamda varlık ve varoluşla ilgili konuşmak aynı zamanda tanrıyı konuşmaktır diyebiliriz.İnsanın içine doğduğu evren ve kendisi  hakkında merak ettikleri,zorunlu olarak,‘’kurucu/var edici’’ bir iradenin varlığına yönelik inancın oluşmasına sebep olmuştur.Esasında tartışmaların temelinde de bu iradenin ‘’ne’’liği ve ‘’nasıl’’lığı meselesi vardır dersek herhalde yanlış yapmış olmayız.İnsan aklının temel çalışma biçimi olarak eser- müessir ilişkisi, varlık ve var eden arasındaki ilişkiyi ve/veya varlığın nasıl var olduğu düşüncesinden mütevellit üstün bir gücün gerekliliği tezi kendiliğinden ortaya çıkmıştır.Yine bilinen insanlık tarihinin bizi öğrettiği bir başka şey de,felsefe ve bilimin arızi oluşuna karşın  dinin asliliğidir.20.yüzyılın başına kadar sömürgeciliğin hizmetinde kullanılan antropolojinin verilerinden yararlandığımızda dinin, felsefe ve bilimden bihaber ilkel kabilelerden en gelişmiş toplumlara kadar oldukça işlevsel olduğu görülebilir.Semitik dinler genel olarak muhataplarına sahih bir tanrı,evren,insan tasavvuru kazandırmak isterler.Son ilahi kelam İslam noktayı nazarından bakıldığında, insanlık dünya ile tanıştığından beri hiçbir zaman ilahi rehberlikten mahrum bırakılmamıştır.(Bkz.2/38)

 

Sorunları Çatışmadan Çözmeliyiz

İnsanlar birbirlerine zarar verdiklerinde Dünya’daki insan nüfusu azalıyor.Böylece başta bizler olmak üzere herkes zarar görmektedir.İnsanları bu konuda uyarmalıyız.Ve uyardığımız diğer insanlarla birlikte kendimiz de bu davranışlardan uzak durmalıyız.Yanlış yapanları da uyarmalıyız.Dinimizin bu tür davranışlardan hoşlanmadığını da bilmeliyiz.Bu davranışlar yakınlarınızı hatta hiç yanınızdan ayrılmayan insanları bile sizden uzaklaştırır.Bazen kardeşiniz bile sizden nefret eder.İnsanların güvenini kazanmak için lütfen bu davranışlardan uzak durunuz ve çevrenize zarar vermeyiniz.Bu davranışlardan uzak durun ki insanlar da sizi örnek alıp çevrelerine katkılara olsun.Emin olun ki sizin bu davranışlarınızdan hiç hoşlanmayan kişiler de vardır.Örneğin:İki kişi var ve biri sarı rengi severken diğeri kırmızı rengi seviyor.Ve sarı rengi seven kişi sen de sarı rengi sevmelisin derken diğeri ise sen de kırmızı rengi sevmelisin diyor.Bir süre böyle devam ediyor.Ve bu süre içerisinde birbirleriyle çatışıp birbirlerine zarar veriyorlar ve bu da ciddi sorunlara neden oluyor.Örneğin bir kişi yere çöp atıyor.Ve bunu gören diğer kişi ise o kişiyi nazikçe uyaracağı yerde çok kaba bir davranış sergileyerek o kişi ile çatışıyor.Bu da huzursuzluk oluşturuyor.Bu aynı şekilde okulda da geçerli.Hiç fark ettiniz mi?Mesela iki öğrenci birbirleriyle anlaşmazlık yaşıyor.Sonra da kavga ediyorlar.

 

Bilincin Eşekleştirilmesi

Bilincin Eşekleştirilmesi  doyumsuz bir felsefenin kapısını aralayan bir cep kitapçığı …

          İnsanın gündelik hayatında yıktığı elden çıkardığı ,elveda dediği  ve feda ettiği ilk şey İsyan diyerek başlıyor satırlar….Yazar, insanlığın dünyada Tanrı benzeri yapan isyanı kaybettiğine değiniyor. İsyanı kaybetmenin nedenini bazen taksit için iki üç beş yıllık senet imzalamaya bağlıyor. Böylece yerinden canlanmayan, başına gelen talihsizliklere bu tiplerin baş üstüne dediğine değiniyor. Taksitlerin bireyin maaşına gelirine ve mevcut durumuna göre ayarlandığını, insanın tanrı benzeri olmasının bir buzdolabına bir eve bir otomobile feda edildiğini söylüyor. Sonra bu insanın neleri kaybettiğini bunlara karşılık neleri kazandığını ve nerelerinden zevk aldığını anlayamadığını tespit ediyor.

İsyan bilincinin tadını almış bir kimsenin kesinlikle bunu başka bir şeyle değişmeyeceğini vurguluyor. Ve şu soruyu soruyor.

Fakat nasıl oluyor da biz insanlık ailesi bu zevki kolayca değişiyor?

 Yazara göre  bilincin eşekleştirilmesi diye  nitelendirebileceğimiz  çok güçlü bir el veya acımasız bir kırbaç sıkıntıya düştüğümüz zaman ; gece ve gündüzler de hatta uykumuz da idari mesleki ailevi ve giyim ile ilgili rüyalar gördüğümüzü etkenlerden biri görüyor. Böyle durumlardan kurtarmamız gerektiğinin özellikle altını çiziyor.

 

Koşulsuz Teslimiyetin Uzlaşmasız Direnişe Gebe Olduğu Ay:RAMAZAN

                    

Ramazan…

Sükut iklimi… Başlı başına bir değer…

Yekpare yücelik…

Pür iyilik ve saflık…Kendisine dokunanı yücelten…Gök sofrası…

İnzal… Bilinen insanlık tarihinin son ilahi beyanının insanla buluşmaya başladığı mukaddes zaman dilimi…

Yaratıp terk etmeyen, rehberliğini esirgemeyen, mutlaklık makamının yegane sahibinin ikramların en yücesiyle insanı lütuflandırdığı masumiyet ve teslimiyet ayı…

Daha büyüğü olmayan/kıymet biçilemeyen bir değer olarak vahyin pak,velut ve inkılabi doğasından daha yoğun istifade etmek için en güzel imkan…

Sükutun ve sükunun ‘’bir’’leştiği maverai atmosfer…

Çölün kavruk ve verimsiz toprağını vahaya çeviren yağmurun inişine(inzal) benzer şekilde kararmış kalplerin,ifsat edilmiş akılların,çölleşmiş zihinlerin,görmeyen bakışların,duymayan işitişlerin,hissetmeyen dokunuşların,istimlak edilmiş bilinçlerin dermanı olarak vahyin insanla temas kurduğu ay…

Tarihe adeta bir tusunami dalgası gibi giren ve Kayserlerin,Kisraların,Nemrutların,Firavunların,Hamanların,Bel’amların,Karunların ve tüm zulüm otoritelerinin sefil,içeriksiz,pespaye,ayartıcı,kof,zalim,fasık,facir ve baği otoritelerini sarsan put kırıcı bir inancın temellerinin atıldığı ay…

İnsiyaki tavrın ve tarzın egemenliğine karşı, iradenin muhkem kalesine sığınmayı şiar edindiğimiz, meleklerin önümüzde neden secdeye kapandıklarının farkına hakkal yakin vardığımız ay…

 

Zorlukları Aşarken

Edebi metinler içerisinde önemli bir yere sahiptir hatıratlar.Özellikle dönem okumaları için oldukça işlevseldir.Doğrudan yaşanmışlıklar üzerinden gittiği için okunması da kolaydır.Tarih ilminin ağır atmosferinden ziyade, daha akıcı bir metin vardır karşınızda.Okurken bir yandan adı geçen döneme hicret eder, diğer yandan bugünü dünle karşılaştırma imkanı bulursunuz.

Sırasıyla Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı,MEB Din Eğitimi Genel Müdürlüğü,Diyanet İşleri Başkanlığı,1990’lı yıllarda DYP’den milletvekilliği,28 şubat sürecinde Milli Eğitim Komisyon Başkanlığı, Ak Parti Kurucular Kurulu Üyeliği ve iki dönem Ak Parti milletvekilliği görevlerinde bulunan Tayyar Altıkulaç Hoca’nın hatıraları, Cumhuriyet Dönemi din-devlet ilişkisinin serencamını öğrenmek isteyenler için önemli tanıklıklar içeriyor.

Altıkulaç Hoca, Cumhuriyet Dönemi’nin canlı bir tanığı adeta.Şimdilerde Eski Türkiye olarak tesmiye edilen dönemlerin içeriden bir gözlemcisi.İçeriden dememdeki sebep, Hoca’nın oldukça erken denebilecek yaşlarda devlet bürokrasisine adım atmış olması.Haliyle bürokrasinin nasıl işlediğini çok iyi biliyor ve bu işleyişi mümkün olduğu kadar objektif bir şekilde anlatmaya çalışmış.

 

El Fenerinin Kısa Macerası

 

Bir zamanlar eski zamanlardan kalma bir eski makine varmış. Bu makinenin adı el feneriymiş.El feneri yeni makinelerin üretildiği bir fabrikaya gelmiş.Oradaki yeni makineler hep el feneriyle dalga geçmişler.El feneri:Ne oldu? Niye bana gülüyorsunuz? Benim nerem komik? diye sormuş.Makineler de şöyle demişler:Senin bir yerin komik değil.Sadece eskisin.Burada ne işin var ki? El feneri şöyle demiş:Ben burada yeniletilebilirim,ama şu anda bunu istemiyorum.Ben sadece buraya arkadaş bulmaya geldim.Oradaki makineler kendi aralarında fısıldaşmışlar.En sonunda bir karara varmışlar.En iyisi sen gel bizimle arkadaş ol demişler.El feneri şöyle demiş:Ama siz az önce benimle dalga geçiyordunuz.Şimdi niye benimle arkadaş olmak istiyorsunuz ki?diye sormuş.Yeni makineler: sen o kısımları unut.Şimdi gel bizimle arkadaş ol, demişler.El feneri bu teklifi kabul etmiş. Ve gezmek için yola koyulmuşlar. Ardından bir mağaraya girmişler.Mağara çok karanlıkmış.El feneri ışığını yakmış.