okumali

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün785
mod_vvisit_counterDün877
mod_vvisit_counterBu hafta2024
mod_vvisit_counterBu ay10108
mod_vvisit_counterHepsi1850888

Seküler Muhafazakarlık-VI

Türkiye’de ki sekülerleşme süreci muhafazakarlıktan bağımsız düşünülemez.Yazının başında da ifade ettiğimiz üzere  II.Abdülhamit çizgisinin muhafazakar modernleşme yolunu seçmesi Cumhuriyet döneminde Menderes,Özal,Erbakan ve Erdoğan tarafından sürdürülmüştür.Muhafazakarlığın Aydınlanma ürünü bir tepki ideolojisi olduğu düşünüldüğünde,Fransız İhtilali’nin aşırı gelenek/din düşmanlığı neticesinde ortaya çıkan yıkımı engellemek amacıyla her ne kadar geleneğe ait bazı unsurların muhafaza edilerek modernleşmenin doğru olacağına dair vurgulamaları olsa da,modernlikte içkin olan sekülerliğe itiraz kaydı düşmemesi muhafazakarlığın modernitenin yardımcısı pozisyonunu tahkim etmiştir.

Genel bir tanım yapmak gerekirse muhafazakarlık; aydınlanmaya ve onun akıl anlayışına,bu aklın ürünü olan siyasi projelere ve bu siyasi projeler doğrultusunda toplumun dönüştürülmesine ilişkin öneri ve uygulamalara muhalif olarak ortaya çıkan;rasyonalist siyaseti sınırlamayı ve toplumu devrimci dönüşüm proje(ci)lerinden korumayı amaçlayan yazar,düşünür ve siyasetçilerin eleştirilerinin bir siyasi felsefeyi,bir düşünce geleneğini ve zaman içinde onlardan türetilen bir siyasi ideolojiyi ifade etmektedir.(Özipek,2011)Muhafazakar düşüncenin Avrupa’da yaşanan gelenek karşıtlığına ve rasyonalist algının yol açtığı her alanda aklın belirleyiciliği düşüncesine karşı duruş şeklinde tebarüz ettiği gerçeği bu kavramın müslüman toplumlar açısından veya benzer tarihi süreçleri yaşamayan toplumlar tarafından benimsenmesini sorunlu kılmaktadır. 

Kurulu düzenin değişmesinden yana olmayan bir akım olarak muhafazakarlık değişim karşıtlığını daha çok kurumsal değişimin karşısında durarak belirginleştirir.Özellikle Fransız İhtilali sürecindeki tavrıyla o güne kadar oluşmuş kurumsal yapının değişiminden rahatsızlık duymuştur.Gelenek ve gelenekte üretilen değerlerin din tartısına vurulmadan içkinleştirilmesi muhafazakarlığın önemli hususiyetlerinden biri sayılabilir.Neden geleneksel kurumlar ve değerler muhafaza edilmelidir?sorusunun muhafazakarlıktaki cevabı her dönemde farklıdır.19.yüzyılda yaşayan bir muhafazakarın müdafaa ettiği ile 21.yüzyılda yaşayan bir muhafazakarın müdafaa ettiği değerler farklı olabilmektedir.Bu da muhafazakarlığın aslında kendi içinde ilerlemeci tarih/zaman algısını,modernitede olduğu gibi,meşrulaştırdığının göstergesidir.

İlginçtir ki Fransız İhtilali’ni yapan burjuva, geleneğe ait tüm kurumların ve değerlerin ortadan kalkması için adeta terör estirirken,devrim sonrası tesis ettiği statükoyu korumak için başlarını Edmun Burke’ün çektiği ihtilal karşıtlarına karşı muhafazakar refleksler göstermiştir.Bu durum ‘’devrimci’’ olarak başlayan sürecin daha sonra muhafazakarlıkta karar kılarak kendisiyle çeliştiğinin en güzel örneğidir.Aslında her devrim başlangıçta köklü değişimlerden yanayken daha sonra yeni tesis ettiği düzeni ve kazanımları korumak için muhafazakarlıkta karar kılmaktadır.Atatürk devrimleri bu tablo için güzel bir örnektir.Osmanlı’dan tevarüs edilen her ne varsa ortadan kaldırmak amacıyla devrimler yapılmış fakat daha sonra bu devrimlerin kazanımlarını korumak için muhafazakar reflekslerle hareket edilmiştir.Kurulu düzen TSK,Yargı,Üniversiteler ve bunların kamusal alandaki bürokratik uzantılarına emanet edilerek gelebilecek her türlü tehdit bertaraf edilmek istenmiştir.

Son on iki yıldır Kemalist muhafazakarlarla,II.Abdülhamit çizgisinin muhafazakarları arasında ciddi kavgalar cereyan etmektedir.Bu kavganın galibi şimdilik II.Abdülhamit çizgisinin devamcısı olan muhafazakarlardır.Çünkü Kemalist çizginin üzerine kurulduğu pozitivist evren,insan,tanrı ve devlet tasavvuru çökmüş ve post-modern olarak adlandırılan süreç hakimiyetini perçinlemeye başlamıştır.Kesin bilimsel yargıların ve meta-anlatıları/ideolojilerin yapı-bozuma uğratılarak geçersiz kılınması,kapitalizmin ve teknik ilerlemenin geldiği doymuşluk hali,küreselleşme ile birlikte tahtı sallanan ulus-devlet formunun yerine ultra-denetimci devlet formunun ikame edilmesi, dine ‘’folklorik ve kültürel’’olmak koşuluyla kamu hayatında yer açılması gibi hususlar post-modern dönemin özellikleri olarak sayılabilir.Dinle temasın muhafazakarlık üzerinden kurulduğu bu süreçte AKP ile temsil edilen muhafazakar demokrat kimlik mü’min ve müslim kimliğin yerini almış ve modern/post-modern paradigmada içkin sekülerlik müslümanlar tarafından içselleştirilmiştir.

Muhafazakarlık evrim sürecinde neo-conservative/yeni muhafazakar adlandırmaya muhatap olmuş ve bu süreç hem kültürel yeni tasavvur,hem sosyal-felsefi insan imgesi ve hem de sosyal-bilimsel teorilerin siyasi iddialar/savlar haline getirildiği bir paradigma olmaya doğru evirilmiştir.(Dubiel,2013)Kapitalizmin Calvin tarafından dine getirilen yeni yorumla serpilmesi ve modernliğin ikamesinde önemli bir işlev görmesi geç kapitalist dönem olarak adlandırılan dönemde ortaya çıkan aşırı doymuşluk hali ve ultra-denetimci devlet formu muhafazakarlığın işlevselliğini arttırmıştır.Başlangıçta Edmun Burke ile aydınlanma aklına ve rasyonalitesine karşı duruşu temsil eden muhafazakarlık,geleneğin-ki Batı da gelenek dinle özdeş sayılır-kurumsal ve değer bazlı muhafaza edilmesini önerirken, modern paradigmaya zımnen hizmet ederek ve kapitalist büyümeye ve yayılmaya itiraz etmeyerek aslında karşı ideoloji olmaktan ziyade asistan ideoloji olma özelliği göstermiştir.

 

Kamil ERGENÇ

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız


AddThis
 

Yorum ekle