okumali

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün251
mod_vvisit_counterDün787
mod_vvisit_counterBu hafta2277
mod_vvisit_counterBu ay10361
mod_vvisit_counterHepsi1851141

Derkenar(15)

 

Hıristiyanlık içi mücadelenin radikal kırılma noktalarından biri olan 1789 Fransız İhtilali’nin modern tarihe armağanı olan muhafazakarlık, her şeyini Protestanlığın jakoben/devrimci ve anarşist tutumuna, tavrına ve tarzına borçludur. Yani Protestanlık gibi bir ekol oluşmamış olsaydı biz bugün muhafazakarlıktan bahsetmiyor olacaktık. Hıristiyanlığın tarihsel tecrübesinin sonucu olarak tebarüz eden ideolojik kampları, eleştirel dikkat ve deruni farkındalık bilincinden yoksun olarak (adeta bir maymun taklitçiliğiyle) kendi sosyal gerçekliğine entegre etmek üzere misyon üstlenen Türkiye aydın/entelektüel havzasının yaşadığı zihinsel buhran halinin toplumsal zeminde yol açtığı “şizofrenik kimlikler” sorunuyla gerçek anlamda yüzleşmemiz gerekiyor. Bu yüzleşmeyi yapabilmek için de evvela bidayetinden beri ilmi/entelektüel çabayı tahfif edip, hamasi-popülist-vülger(bayağı) söylemi ve eylemi terviç eden muhafazakar gelenekten ve bu geleneğin “ötekisi” olarak özgürlük/çağdaşlık/ilerleme adı altında yıllardır parsa toplayan sol/liberal/seküler perspektiften teberri etmek gerekiyor. Muhafazakarlığı Anglo-Amerikan sağcılığı üzerinden ithal edenlerle, seküler/liberal/sol yaklaşımı Fransa üzerinden ithal edenler arasında pespaye ve derinlikten uzak bir siyasal dilin klavuzluğunda süregiden kavgalara/tartışmalara katılarak enerjimizi tüketmek yerine, ana istinatgahımız olan yüce Kur’an ve şanlı elçi(s.a.v)’nin rehberliğinde ilmi/entelektüel bağımsızlık mücadelesi vererek iktisadi, içtimai,siyasi,hukuki v.b her alanda varoluş savaşına katılmayı ihmale gelmez bir sorumluluk olarak telakki ediyorum. Şayet bu sorumluluk,ağırlığıyla mütenasip bir duyarlılıkla idrak edilmezse, ilmi/entelektüel çabanın ciddiye alınmadığı her yerde olduğu gibi burada(Türkiye) da, mebzul miktarda trol ve aparatçik(*) üreyecektir.Bu durumda en değerli hazinemiz olan genç kuşaklar bir yandan muhafazakar/sağ/milliyetçi diğer yandan ise seküler/sol/liberal riyakarlık(lar) aracılığıyla hem düşüncesizleş(tiril)ecek hem de “zihinsel parya” haline ge(tiri)lecektir. Bu riyakar havzalar, Türkiye'nin “epistemolojik bağımsızlık savaşı” vermesi gerektiği gerçeğini gizlemek için(küfr) işbirliği yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Bu işbirliğinin mahiyeti ve keyfiyetine dair yakın tarih içinde çokça örnek bulunabilir. İlmi/entelektüel çabaya karşı son dört asırdır ısrarla devam eden duyarsızlığın ve kayıtsızlığın mirasçısı olan Türkiye bir yandan bu mirasın acı meyvesi olan "riyakarlığın sıradanlığına inanç", “niceliksel başarıya övgü”, “popülist siyasal dile sadakat” ve “ klişelerin tasallutuna rıza” bela(lar/s)ıyla boğuşurken diğer yandan bu belaların tabi sonuçlarından biri olan hizip/klan/getto/parti/klik/cemaat vb. fanatizm türlerinden herhangi birine iştirak ederek, hayatına anlam katma çabasında(!) Bu anlam arayışının yeni durağı ise (her ne kadar post-modern paradigmanın bütün ideolojileri anlamsız kıldığı iddia edilse de…) Muhafazakar-Kemalizm oldu. Biraz din-iman, biraz vatan-millet ve kafi miktarda elitizm/üstencilik karışımından müteşekkil bu yeni ideolojik tutum,henüz daha taşra duygusallığından sıyrılamamış ve hemşehri dernekleri aracılığıyla kente tutunmaya çalışan “lümpen kitleleri” konsolide etmek için nispeten işe yarasa da; bağımsız ve özgün bir entelektüel iklimden istifade edemedikleri için dijital diktatörlüğün ayartıcı,kışkırtıcı,spekülatif ve manipülatif karakterine meftun olan genç kuşaklar nezdinde itibar görmesi pek mümkün görünmüyor.Yüce İslam'ı  kültürel bir varoluşun nesnesi olarak değil, itikadi bir varoluşun öznesi olarak içselleştirmedikçe, konjonktür gereği farklı terkiplerle ve izdivaçlarla karşımıza çıkan fakat esasında “aynı memeden süt emen ikiz kardeş” olan sağ/muhafazakar ve sol/seküler riyakarlıklar tarafından araçsallaştırılmaya mahkum olacağız. 

 

(*) Aparatçik kavramını tarihçi Halil Berktay'dan aldım. Stalin döneminde Sovyet politbürosunun yapıp-ettiklerini kamuoyuna güzel göstermek amacıyla,fakir halk arasından seçilen maaşlı görevliler anlamında kullanılıyor.  Doğan Gürpınar "Kültür Savaşları" isimli kitabında Atatürk'ün dindarlığını kanıtlamak adına 12 eylül sonrasında çaba gösteren ilahiyatçılar için de bu kavramı kullanıyor. (bkz.syf.250,dipnotta)

04/07/2020

Kamil ERGENÇ

kamilergenç@hotmail.com

 


AddThis