okumali

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün712
mod_vvisit_counterDün527
mod_vvisit_counterBu hafta1885
mod_vvisit_counterBu ay12116
mod_vvisit_counterHepsi1839125

Anlam ve Varlık Boyutuyla İnsan

Prof. Dr. Gürbüz Deniz  

DİB Yayınları – 2015

120 sayfa

 

Dört bölümden oluşan, hacmi küçük, ama konusu büyük olan bu kitap, insan varlığını vahyin ışığında, felsefi bir derinlikle ele alırken, fıtratın saflığı ve vicdanın sağduyusunu, duru ve anlaşılır bir dille muhatabına ulaştırma çabasından da geri durmuyor.

Birinci Bölüm: İnsan ve Anlam Boyutları

Alemde her şeyin İnsan için yaratıldığı vurgusu ile konuya giriş yapıldıktan sonra, kelimenin iki kök manası, ünsiyet/ yakınlık kurma ve nisyan/ unutma anlamları üzerinde durulurken, sözcüğün insanın iki farklı, kısmen de zıt yönüne işaret etmesinin altı çiziliyor.

Ünsiyet; yani hemcinsleri ve kainatla uyumlu olma haliyle, nisyan; yani unutan, uzaklaşan, kavga edip kan döken bir varlık olarak insan…

Yazar, Gazali'nin, "İnsan, düşünen ve ölen bir canlıdan ibarettir" tanımından hareketle bir dünya tasavvuru çizerek, özellikle modernitenin ölümden kaçmak, ebedi yaşamak arzusu ve cenneti bu dünyada var kılmak gayesiyle yeryüzünü cehenneme çevirmeleri arasındaki yakın ilişkiye değinide bulunuyor. Ölüm ve hayatın iç içe olmasıyla ancak dengenin sağlanabileceğini, Hz. Adem'den bu yana içimize yerleştirilen sonsuz yaşama arzusunun ahirette gerçekleşeceğini, sağlıklı bir çözümün bu düşünme tarzı ile hayat bulacağını belirtiyor.

Ben idraki ve anlamının bilmek ile olacağını, kendini bilenin, alemi ve Allah'ı bilebileceğini, bunun bir dini gerektireceğini, bir dinin üstünlüğünü belirleyen ölçünün ise, insanlığın kabiliyetlerinin tamamına ve çoğunluğuna anlamlı hitap edebilme yeteneği olduğu belirtiliyor.

Doğarken oldukça aciz olan insan, Allah'ın verdiği yetenekleri aktif hale getirmek suretiyle, yaratılmışlar arasında en güçlü hale gelebilmektedir.

İnsan, insanlık ve insaniyet kavramları; ilki fert olarak insan, yani şahsına münhasır kişiyi, ikincisi tümel anlamıyla bir soyutlama olup Hz. Adem'den son insana kadar tüm insan bireylerinin alt ve üst varoluş sınırlarını belirler. Bu durumda ferdin insanlığı bilmesi demek haddini bilmesidir. İslam’da istişarenin kaynağı ve önemi bu insanlıktan pay alma idealinde yatar. İnsaniyet ise hem insanlık hem de insan bireyinin yalnızca ahlakiliğini ifade etmede anlam bulur tespitleriyle yazarımız bütüncül bir anlam zinciri sunuyor.

İkinci Bölüm: İnsanın Mahiyeti

Bu bölümde, ruh, nefs ve beden kavramları incelenmektedir. Nefs ve ruh kavramlarının farklı olduğunu belirten yazar, ruh bedene girdikten sonra insanın benliğini oluşturan üçüncü halin adı olarak tanımlıyor nefsi.

Ruh ve beden insanın ontolojik yapısını oluştururken nefs araz hükmüne daha yakın düşmektedir.

Ruh ve beden ancak birbirleri ile var olabilen iki unsurdur. Bu iki unsur arasında düalist bir karşıtlık yerine iradi bir uyumluluk oluştuğunda nefs huzur bulur.

Nefs Kuran'da dört anlamda ele alınır. İlk aşama hariç diğerleri olumludur. Nefs-i Emmare, Nefs-i Levvame, Nefs-i Mutmainne, Nefs-i Radiyye- Mardiyye

Eğer bir insan doğasında bulunan tekebbür ve istiğna ( kendine yettiğini sanma) duygularına teslim olursa, nefsini ilahlaştırma tehlikesi ile karşı karşıya kalır…

Üçüncü Bölüm: İnsanın Varoluşsal Konumu

Yazarımız, ‘’Allah insana takva ve fücuru ilham etti’’ buyruğundan yola çıkarak, insan iradesinin

bu iki yoldan birini seçme hürriyeti bulunduğunu ve bu durumun imtihanın gereği olduğunu beyan ediyor.

Müslüman filozoflar, insanın yaratılışında iyiliğin, hayrın ağır bastığını, kötülüğün arizi veya ilişkisel olduğunu ifade ederler tespiti ile eşyaya pozitif yaklaşmanın önü açılıyor.

Takva ise bu iyiliklerin ortak adıdır vurgusunu yapan yazarımız, İnsan tabiatına uygun takvanın bazı özellikleri olarak şu başlıkları sıralıyor; İffet, Kanaat, Kötülükten korunma, Hilm,Vakar, Sevgi, Merhamet, Vefa, Emanete Riayet, Tevazu, Mütebessim Olmak, Sıdk, Halis Niyet, Cömertlik, Yiğitlik, İyilikte Yarışma, Sabır ve Adalet.

Fücur ise ihtiraslarımızla bizi dünya hayatına bağlayan kötülüklerdir diyen yazar, sonrasında ise şu başlıkları önümüze koyuyor; Geçici Olanı İsteme, Nankörlük, Cimrilik, Ümitsizlik, Acelecilik, Hakka Ayak Direme, Kibir, Kin, Açgözlülük gibi özelliklerdir.

Bu kötü özelliklerden YALAN üzerinde yazarımız ayrı bir başlık altında özel olarak duruyor. Münafıkların özelliği olan bu fücurun Müslümanlıkla asla bağdaşmayacağını, çünkü yalanın, var olan bir şeyi yok, yok olan bir şeyi de var kılma çabası olduğu, bu teşebbüsün Allah'ın yaratma ve bir şeyi yok etme sıfatına benzeyerek, insanın ilahlaşma girişimi olduğu vurgulanarak bu günahtan şiddetle kaçınılması gerektiği dile getiriliyor.

Dördüncü Bölüm: Varlık ve Varoluş

Bu kısımda, insanın tabiatı, dini, ahlakı, yol yordamı, mezhebi, huy ve yaratılışı gibi anlamlara gelen Şakile kavramı üzerinde duruluyor.

Kuran'i bir kavram olan Şakile terimi bize insanın irade ve kudretinde ki yaratılış sırrını bildirmektedir. Yani her insanın bir kapasitesi vardır ve insanlığını ancak bu sınırlar içinde var kılabilir. Allah onu bu çerçeveden sorumlu tutacaktır.

Bu bağlamda doğuştan getirdiğimiz yeteneklerden ötürü övünmek ve kibre kapılmak değil şükretmek icap etmektedir.

Her fert kendi yaratılış potansiyelini keşfedip, onu açığa çıkarmak zorundadır. Bu varoluş şekli başkalarını ezerek değil, yeteneklerimizi diğerlerinin hayrına kullanarak olmalıdır.

Bedenin de bir şakilesi vardır. Allah dış ve iç organlarımızı mükemmel yaratmıştır. Bize düşen onları yerli yerinde kullanmak olmalıdır.

Sonuç Yerine : İnsan Olmak ve İyi İnsan Olmak

İnsan var olurken öncelikle bireysel menfaatleriyle kendini var kılar, bu insan olmak aşamasıdır. Ama iyi insan olmak için toplumsal bir varlık olan insanın "Halk içinde, Hak ile beraber" ilkesi ile sahip olduklarını diğerleri ile paylaşması gerekmektedir.

İyi insan olmak öncelikle iyiliğe inanmakla başlar. O kişi veren eldir. Ebeveyni için zevklerini terk edendir. Başkalarının onurunu kendi onuru bilendir tespitleri ile yazarımız kitabı sonlandırıyor.

Yazarımız bölüm sonlarında üç farklı okuma parçası koymuş. Zannımca, bu yazılarda hem kendiyle yüzleşip, muhasebe yaptığı hem de çevresindeki yaşanmışlıkları dile getirip gözlemlerini ifadelendirdiği göze çarpmaktadır. Toplumda karşılaşılan adaletsizlikler, insanların insaniyetten uzak tavırlar sergilemesi, ilim, servet ve iktidar sahiplerinin mütekebbir tavırları, modern zamanlarda herkesin tanrıcılık rolüne soyunması; insan üzerine kafa yoran ve takva eksenli bir varoluşu arzulayan Gürbüz hocamız da acı veren bir fikir çilesine dönmüş gözükmekte…

 

İsa Özçelik


AddThis
 

Yorum ekle