ÇÖZÜMLÜ DÜNYA-AHİRET PROBLEMLERİ

Yazar, her insanın amaçlarının olduğundan ve bu amaçları gerçekleştirmek için her insanın neler yapılması gerektiğinden sık sık bahsettiğine değiniyor. Fakat amaç edindiğimiz şeylerin gerçekten doğru veya yeteri kadar kıymetli olduğundan nasıl emin olunabileceğini? Allahın müminlere emrettiği şeylerin arkasında hangi gerçek yattığını? Bu ve bunlara benzer soruları dilediğiniz kadar uzatılabileceğine değiniyor. Bu kitapta bu türden soruların her birine ayrı ayrı cevaplar bulmak yerine tüm soruların cevabını içinde barındıran en temel prensibi yakalamaya çalışacağını vurgulayarak kitabı okumaya davet ediyor.

 Eser beş bölümden oluşuyor.

İnsanda tatmin edilmeyi ve kullanılmayı talep eden bir sürü his ve istekler olduğunu fakat bu his ve isteklerin dünya hayatında gerçekleşmesinin imkânsızlığını aşağıdaki ayetle örneklendiriyor.

’Onlara de ki: “Dünya menfaati az­dır. Hem ahiret, (günahlar­dan) sakınan için hayırlıdır ve (orada) kıl kadar haksızlığa uğratılmazsı­nız.” (Nisa, 77)

İstekler gerçekleşmediği gibi bir de yaşamın hesabının olduğunu şu ayeti örnek vererek açıklıyor.

’Kim salih bir amel işlerse, artık kendi lehinedir; kim de kötülük ederse, o takdirde (o da) kendi aleyhinedir. Rabbin ise kullarına asla zulmedici değildir!” (Fussilet, 46)

Hayırlı işler yaparken birçok zorlukla karşılaşıldığını, zarar vermenin tahribata yol açmanın kolaylığından bahsediyor. Yüzlerce insanın yapmak için uğraştığı bir binanın bir terörist tarafından birkaç dakikada harap edebildiğini, benzer şekilde bir kötülüğün insanın uhrevi saadetini kaybetmesine sebep olabileceğini vurgulayıp; ‘’Doğrusu (peygambere iman hususunda) Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir fiyata (dünyalık menfaate) satanlar var ya, işte onlar ahirette kendileri için bir nasip olmayanlardır. Hem Allah onlarla konuşmaz hem de kıyamet günü onlara (rahmet nazarıyla)bakmaz ve onları (günahlardan) temizlemez! Ve onlar için (pek) elemli bir azap vardır. ‘’ (Ali İmran, 77) ayeti okuyucuyla paylaşıyor.

İnsanlığın yaratılış gayesinin çok iyi bilinmesi gerektiğini ve inkâr bataklığından kurtulmak gerekliliğini özellikle vurguluyor.

Yaşanan hiçbir şeyin sıradan ve basit olmadığını, yaşanan her olayın, hareketin bir ölçü ile yaratıldığını, yaşam boyu bu gerçeği akılardan çıkmaması gerektiğini vurguluyor.

Yazar, zamanlamanın önemine değinip her iyiliğin her güzelliğin hatta her ibadetin bir yeri, bir zamanı olduğunu vurgulamıştır. Mesela orucun Ramazan bayramının birinci günü tutulamayacağı gibi…

Dünya nimetlerinin kölesi değil efendisi gibi hareket etmek gerektiğini gemi örneği ile açıklıyor. Şan-şöhret-servet üçlüsünü denize benzetiyor. Deniz suyunun geminin altında olduğu sürece yüzdürdüğünü, içine girince batırdığını, şan-şöhret-servet üçlüsünün araç olmaktan çıkıp amaç olduğu zaman ise insanı batırdığını, mutsuzlaştırdığını vurguluyor.

Sonuç olarak hayat seferimizde unutmaya meyilli akıllarımızla; dünya hayatının cazip gösterişli olduğunu, gerçek saadet için yaşamı Kur’an ve Sünnet ışığında anlamak gerektiğini, kapasitemizin el verdiği oranda dini yaşayıp, özellikle haram ve helallerin sebeplerini hikmetlerini bilip kesinlikle uymamız gerektiğini, aktif iyi olup, tarafımızı açık açık belli etmemiz gerektiğini, kitabına uyduran değil de kitaba uyanlardan olmamız gerektiğini unutmamalıyız. İman zırhını şeytani odaklar karşısında hiç ama hiç çıkarmamalıyız.

 

Memet GÖZÜTOK

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız

 


AddThis