Ulusal Kimlik: Türk Ulusçuluğunun Doğuşu

 

Kitap iki ana bölüm ve son bölümde yer alan uzun bir ekler kısmından oluşuyor.

Yazar, giriş bölümünde, Türk uluslaşma kurgusu üzerinden Ulus olgusunun modern karakterini test etmeyi amaçladığını ifade ediyor.

Ulusal Kimlik başlıklı birinci bölümde, öncelikle aynılığı/benzerliği ifade eden kimlik kavramı, etimolojik ve anlam derinliği bakımından masaya yatırılıyor.

Kimlik, uzun bir tarihi olmakla birlikte popülaritesini 20. yy. da kazanmıştır. Modernleşme öncesi geleneksel anlayışta Tanrı merkezli ve dinsel kurumlara bağlı insan anlayışı, aydınlanma ile akıl odaklı ve bireyi merkeze alan bir sürece evrilir. Tarihin dışına itilen geçmiş toplumsallıkların yerine, modern bireyin önüne yeni yapılar çıkartılır. Modernitenin ürettiği toplumsal kimliklerden en yaygını ise ulusal kimliktir.

Ulusal kimliğin tartışma üstü üç dayanağı olduğunu söyleyen yazar, alt başlıkları ile bu temel öğeleri incelemeye alır.

1- Ulus- toplumsal boyut

Ulus nedir sorusuna çok sayıda cevap vardır. Bir cemaat türü olarak Ulus, bireyin hayatını sürdürürken yaslanabileceği değerleri sağlayan, toplumsal bir dünya olarak, türdeşik bir yapı arz etmesi gerekir. Yazar bu türdeşliği sağlayan beş özelliği önceler.

a- Kültür Birliği: Ulusal kimliğin bir bakıma kültürel kimlik olduğunu ifade eden Celalettin Vatandaş, kültür nedir sorusuna verilen cevapların çok çeşitli olduğunu hatta 164 ayrı kültür tanımı yapıldığını zikreder. Süreklilik ve dayanıklılığı içeren bir yaşam şekli olan kültür, coğrafya, çevre, din, komşu toplumlar ve teknoloji ile daimi bir ilişki ve etkileşim içerisindedir.

b- Dil kültürün en önemli unsurudur. Kültür toplumsal türdeşleşmenin en önemli referansı ise dilde bu referansın özü ve eksenidir. Weber, dili önemsiz görmemekle birlikte, onun ulusun temel özelliği olduğu görüşüne katılmaz. Burada ortak dil olmamasına rağmen İsviçrelilik, İngiliz ve İrlandalılar arasında ortak dil bulunmasına rağmen paylaşılan bir milliyet duygusunun olmaması örnek olarak verilir.

c- Vatan: Bir görüşe göre vatanın doğuşu Amerika ve Fransız devrimlerine dayanır. Artık halk krala olan bağlılığın yerine coğrafyayı koymuştur. Bu daha önceden vatan diye bir olgunun bilinmediği anlamına gelmez. Modern anlamdaki vatan düşüncesi, antik Yunan ve Roma'da, uğruna ölünen ve kahramanlık hikayelerine dönüşen miras üzerine kurulmuştur.

d- Tarih: Ulus belirli bir sürekliliğe sahip olan topluluktur. Yani tarihseldir. Tarih, tarihçi için ham maddedir, onlardan istediğini seçip yorumlar. Zaten yorum demek olan tarih, kültürle birlikte tekrar yorumlanır ve bazı çarpıtmalarla ulusal niteliğe büründürülür.

e- Etnik Köken: Bir görüşe göre tarihdışı/ilksel olan etniklik, insanla birlikte var olan doğal bir durumdur. Aynen cinsiyet ve biyolojik özelliklerde olduğu gibi. Diğer bir görüşe göre ise etnik gruba aidiyet öznenin durumuna göre değişiklik gösteren, gelip geçici olan tavır ve duygularla ilgilidir. Bazılarına göre sosyal bir hayal, hayali bir topluluk olan etnik durum, Anthony Smith'i göre ise altı niteliği içinde barındıran bir olgudur. Ortak/özel bir ad, Ortak soy, Tarihi anılar, Orak kültürü farklı kılan unsur/lar, Ortak bir yurtla bağ, Dayanışma duygusu.

Aslında bu unsurlar bir bakıma ulusun içeriği ile aynı anlam bütünlüğünü taşımaktadır.

Yukarıdaki açıklamalar, Yazarın ifadesine göre, ulusun ayırt edici özelliği olarak kültürel muğlaklığı ön plana çıkartmaktadır. Bauman'ın deyimi ile " Ulus başından sonuna hayali bir cemaat ve zihinsel bir gerçekliktir"

2- Ulusçuluk- Düşünsel Boyut

Yazar burada farklı ulusçuluk tanımlarına yer vermiş. Kedourie'ye göre " icat edilmiş siyasi bir ideoloji ", Gellner'in ifadesi ile " siyasal birim ile ulusal birimin çakışmasını öngören siyasal bir ilke" , Calhoun'a göre" bir söylem", Kellas ve Balibar'a göre " bir ideoloji", Giddens ise ulusçuluğu " siyasal bir düzenin üyeleri arasında, ortaklığın vurgulanması için insanların simge ve inançlara bağlanması" olarak tanımlar. Breuilly ise daha başka bir yönden yaklaşarak " iktidarı ele geçirmede kendi haklılığını ulusçuluk üzerinden meşrulaştıran bir siyasi hareket" olarak yorumlar.

Bütün bunlardan çıkan sonuç, ulusçuluğun modern bir ideoloji olmasıdır.

Kendisi de modern bir olgu olan ideolojinin en önemli görevi, mevcut durumu meşrulaştırmaktır. Amaç bireylere doğru bilgi sunmak değil, onların tercihlerine yön verip davranışlarını belirlemektir. Bu karşımıza sahte bilgiyi çıkarır. Çünkü çelişkiler saklanılırken, hayal ürünü, imal edilmiş bilgiler, denetime izin verilmeksizin, gerçeklik diye dayatılır.

Ulusçuluğun gelişiminde kenar merkez ilişkisi önemli bir etkendir. Ticaret kapitalizmi sonrası, yayıncılığın gelişip, okur yazarlığın artması önemli unsurlardandır. Ulus, Ulus-Devlet ve Ulusçuluk birbirlerinin sebebi ya da sonucu olabilmektedirler.

Hobsbawm'a göre, seçkinler tarafından, toplumsal mühendislik ürünü olması bakımından ulusçuluk, yukarıdan aşağı inşa edilen bir olgudur.

Bayrak, şarkı (milli) , müzik parçası, bazı tasarım ve ritüeller, önemli semboller olarak, ulus içindeki farklılıkları bastırıp, birliği sağlayan anahtar unsurlar olarak kabul edilir.

Anderson’un ifadesi ile hayali bir cemaat olan ulus, meçhul asker anıtları gibi yine hayali üretilmiş sembollerle üyelerini kendine bağlar. Bu semboller, uğrunda kahramanca ölünmesi gereken değerler olarak benimsenir.

3- Ulus Devlet- Siyasal Boyut

Modern bir olgu olan Ulus Devlet, belirli bir toprak parçasında, ortak kültürel değerler üzerinden yaratılan gelenek ve köken mitleri ile halkı türdeşleştirip, yasal güç kullanma tekeline eline alan devlet modelidir.

Farklılıkları hoş görmez.

Temelleri 16. yy. a kadar götürülse de genel kabule göre 1776 Amerikan, 1789 Fransız devrim süreçlerine paralele olarak ortaya çıkmıştır. Burjuvazi sınıfının ortaya çıkması, aydınlanma düşüncesi ve kralların egemenliğinden halkın egemenliği söylemine geçiş önemli etkenlerdir.

Ulusun Kökeni:

Yazar bu kısımda, Ulus doğal bir olgu mudur, yoksa icat mı edilmiştir? Sorusuna üç ana başlıkta cevap arıyor.

Ulusun tarih dışılığı başlığında; Ulusun ilk insandan bu yana, zamansal sürecin dışında var olup bunun önemli dayanağının ise Ulus-etnisite ilişkisi olduğu zikrediliyor. Biyolojik kimliğe işaret ediliyor, kişiler aile içine doldukları gibi aynı zamanda bir etnik yapı içine doğar görüşü aktarılıyor. Burada kan, dil ve din öne çıkan unsurlardandır.

Ulusun Modernliğini savunan ikinci görüş ise ulusların, kapitalizm, sanayileşme, merkezi devletler, kentleşme ve laikleşme gibi modern süreçlerle ortaya çıktığını savunuyor. Etnisitenin ulus aşamasına ulaşamamış bir sosyolojik yapı olduğu ifade ediliyor. Yazarımız ulusun modernliği tezini, sosyolojik ve tarihselci yaklaşım şeklinde iki bölümde ele alırken bunları da alt kategorilere ayırarak inceleyip bu sınıflandırmaların mutlak bir formu olmadığını konunun anlaşılması açısından kendisinin böyle bir tercihte bulunduğunu ve bu tasnif işinin zorluğunu dile getiriyor.

Ulusun kökeni hakkında üçüncü bakış açısı olan Etno Sembolist görüş ise, ulusları modern çağın ürünü görmekle beraber, ulus ve etnik yapı arasındaki kuvvetli ilişkinin altını çiziyor. Ulusal aidiyetin köklerini etnik aidiyetin dönüşümünde aramak gerektiğini söyleyen bu yaklaşım, "ulusun pek çok yanı ile modern gibi görünmesi ile birlikte köklerinin derinlerde " olduğunu ifade ediyor.

Kitabın ikinci bölümünde, Türk Ulusçuluğunun Doğuşu ele alınıyor. Osmanlının batı karşısında gerilemesi sonucunda, batının etkisinin daha belirgin hissedilmesi ile geleneksel toplum yapısının çözülmeye başladığı belirtiliyor. Fransız ihtilali sonrasında Osmanlı imparatorluğu içindeki farklı etnik yapıların hareketlenmeye başladığı ve adım adım bağımsızlık için isyan bayrağını çekmelerine değiniliyor. İmparatorluk bunun üzerine Osmanlıcılık hamlesi ile tebasını bir arada tutmaya çalışsa da bu politikanın başarılı olamaması sonucunda, 19. Yy. ın ikinci yarısında özellikle de son çeyreğinde Türk Ulusçuluğunun temellerinin atılmaya başladı zikrediliyor.

Bu süreç içerisinde aydınların şu anki gibi bir ulusçuluk ideolojisi olmasa da, bunun temellerini atacak

aşamaları Yazarımız dört ana başlıkta inceliyor.

Birincisi, Ulusun İsmi Türk; Türk kelimesinin uzun dönemler boyunca olumsuz anlamda, kaba, cahil, köylü manasında aşağılayıcı bir kullanımı söz konusu iken ve insanlar kendisine Türk demekten utanıp, kaçınır olmuşken, tekrar övgü dolu bir anlam kazandırılma süreci başlatılıyor.

İkinci inşa süreci ise, Ulusun Dili Türkçe; Bu kısımda Türkçe dilinin tarihi serüveni ele alınıp, zamanla diğer diller karşısında geri plana düşmesi, özellikle Arapça, Farsça'nın bürokrasi ve yazı dilinde öne çıkması, Türkçe, Arapça ve Farsça'dan oluşan ve Osmanlıca denilen, yazılan ama halk içinde konuşulamayan bir dile dönüşme süreçleri inceleniyor.

Bu bölümde dilin sadeleştirmesi için yapılan girişimler ve dilin yeniden inşası hamlesinden çok sayıda aydın ve edebiyatçının çabaları dile getiriliyor.

Üçüncü bölüm, Ulusun Tarihi Türk Tarihi; Daha önceden Türklerin İslam öncesi tarihine pek yer verilmezken bu süreçte tarihin derinliklerine inilir ve Türklerin tarihe İslam'a yaptıkları katkılar öne çıkmaya başlar.

Dördüncü bölüm, Ulusun Vatanı Turan; Önceden doğum yeri, ikamet edilen yer anlamında kullanılan vatan kelimesi, Tanzimat sonrasında yavaş yavaş ulusal içerik kazanmaya başlar. Osmanlıcılık tezinin çökmesi ve diğer toplulukların bağımsızlaşma süreçleri vatan kavramını daha güncel ve dinamik bir sürece sokar. Artık Anadolu, vatanın merkezi haline gelirken, tüm Türklerin yaşadığı yerler ise Turan adı ile ideal vatanın coğrafi sınırları olur.

Kitabın uzunca olan son bölümü, Ekler'den oluşmaktadır. Yazarımız burada, Ali Suavi, Süleyman Paşa, Şemsettin Sami, Namık Kemal, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp'i ait makaleleri okuyucunun istifadesine sunmuş.

Makaleler, bahsi geçen, Türk, Türkçe, Tarih, Vatan, Turan, Ulus/Millet konularını ele almaktadır.

 

İsa Özçelik


AddThis