Huzursuz Bacak

Fikir ve Sanatta Hareket dergisinde yayımladığı desen ve hikâyelerle sanat hayatına adım atan Mustafa Kutlu,hikaye kitaplarında kullandığı teknikler ve geliştirdiği hikaye tarzı ile son dönem Türk hikayeciliğinin en önemli isimlerinden biridir.O, ilk hikâye kitapları olan Ortadaki Adam ve Gönül İşi’nde Fikir ve Sanatta Hareket dergisinin dünya görüşü doğrultusunda oluşan Anadoluculuk fikrine paralel olarak Anadolu hayatının gerçeklerini ,hükümet ve aydınların ihmallerinden yılmış,toprağı verimsiz bırakılmış memleketimizin ve insanımızın türlü görünüş ve hallerini yansıtmıştır.

 

 Mustafa Kutlu daha sonra yayımladığı hikayelerinde ,otuz yıl içerisinde gözle görülür bir sosyal değişme yaşayan Türkiye’de kapitalistleşmenin getirdiği problemleri köyden şehre göç, sosyal değişme ,doğu –batı çatışması gibi kavramlar etrafında ve estetik bir boyutta gözler önüne serer.

 

Türk edebiyatında modern anlatı geleneği ile Yunus’u çağrıştırır Mustafa Kutlu. Ne kadar da sade, kolay söylenmiş ifadeler, ne kadar kolay okunuyor dediğiniz anda okuduğunuz cümlenin anlamını düşündüğünüzde, okuduğunuzun sadece göründüğü kadar olmadığını anlıyorsunuz.
Kutlu, hikâyelerini daima eylül ayında   ve  içimizdeki küçük, sıradan, göze çarpmayan insan üzerinden anlatır. Sokakta yanımızdan geçen biridir anlattığı. Bu yönüyle çağdaşı olan birçok hikayeciden ayrılır. Kutlu’nun hikâyelerinde gerçeklik tüm çıplaklığıyla verilir. Kahramanlarını günlük hayattan seçer,sıradanmış gibi görünen olayları hikayelerinde konu edinir. Dilinin sadeliği günlük konuşma dili olması anlatımını kolaylaştırır aynı zamanda zenginleştirir. Ona göre okuyucunun anlamadığı dilden konuşmak (üst bir anlatımla okuyucuyu ezen, yazarı üste çıkaran) okuyucu ile yazarı arasında mesafeyi artırır. Yazar okuyucu ile bağını dili ile sağlar. Dil ne kadar sade olursa hitap ettiği kitlede sesi o kadar yankı bulur. Aksi durumda ise örneğini Türk edebiyatında sıkça gördüğümüz gibi yazar sırça köşkte oturur hitap ettiği kitlenin hal ve gidişatına yabancı kalır.

 

Yazımıza konu olan eserde yazar hikayeye ‘’Siz bu hikâyeyi daha önce okumuştunuz” adını taşıyarak anlatının metinler arası bir gönderme yaptığını ifade ediyor ve bizi Kutlu’nun hikâyesinin ilk bir buçuk sayfasıyla, daha doğrusu, bu hikâyenin kahramanına benzer birinin yıllar sonra memleketine dönmesiyle başlayan hikâyesine yönlendiriyor. Ömer Faruk’un yurt dışından dönüşüyle başlar ama aslında asıl anlatı duvar metaforuyla başlar.
“Biz eskiden duvarlarla konuşurduk. Duvarlar anlatırdı memlekette olup bitenleri. Güç kavgası onların üzerinden yapılırdı. Onların rengi yansırdı insanların yüzlerine.
Duvarları yıkmışlar… Tarihin sonu.” Duvarlar bir dönem siyasetin, fikirlerin taşıyıcılık görevini üstlenen birer sembolken, Ömer Faruk’un gözlerinden; bu duvarların yıkıldığını, yıkılmayan duvarların üzerindeyse konser afişleri, yerli ve yabancı arabalar, piyangolar, mankenlere ait resimler, yazılar olduğunu göstererek, tamamen değişen memleketi, zihniyeti, bir dönemin sonunun geldiğinin ifadesini duvarlar üzerinden vererek anlatıyı eski-yeni çatışması üzerine oturtur.Mustafa Kutlu verdiği bu örneklerle ülkemizdeki değişimi yakından okuyucuya gösterir ve bir zamanlar dava sahibi olanların nasıl değişime uğradığını anlatır.’Davamız için para kazanmaya çıkanlar bir daha geri dönmediler.’  Sözü belki de bu kitabın özeti konumunda olan tek sözdür.

 

Ertan AKSAKAL

 

 


AddThis