Yıldız Tozu

Mustafa Kutlu: 1947 de Erzincan’ın Ilıç ilçesinde doğdu. Çocukluğu babasının nahiye müdürlüğü yaptığı Erzincan köylerinde geçti. Orta öğrenimini Erzincan lisesinde (1964), yükseköğrenimini Erzurum Atatürk üniversitesi fen edebiyat fakültesi Türk dili edebiyatı bölümünde tamamladı(1968). Tunceli ve İstanbul da edebiyat öğretmenliği yaptı (1968-1974). 1974 yılında görevinden ayrılarak kuruluşa katkıda bulunduğu dergâh yayınları ‘nda çalışmaya başladı. Sanat hayatına İstanbul da çıkan “Fikir ve Sanatta Hareket” dergisinde yayımladığı hikâyeler ile girdi (1968). Ayrıca adımlar (Erzurum 1970-1972), Hisar, Türk Edebiyatı, Düşünce, Yönelişler gibi dergilerde yazdı. 1990 Martından itibaren yönettiği dergah dergisinde hikaye ve yazıları çıktı.

Hikaye Kitapları: Ortadaki adam (1970), Gönül işi (1974), Yokuşa akan sular(1979), Yoksulluk içimizde (1981), Ya tahammül ya sefer (1983), Bu böyledir (1987), Sır (1990), Hüzün ve tesadüf (1999), Uzun hikaye (2000), Beyhude ömrüm (2001), Mavi kuş (2002), Tufandan önce (2003), Rüzgarlı Pazar (2004), Chef (2005), Menekşeli mektup (2006).

Bu kitap bana köydeki yaz akşamlarını hatırlatıyor. Biz de köyde hep böyle yıldızları seyredip ayın doğuşunu beklerdik. Ayın doğuşunu ilk önce gören kazanırdı. Daha ay çıkmadan bir saat önce gökyüzünde bir parlaklık olurdu. İstanbul’da ise gökyüzünde tek bir yıldız gözükmüyor. Köyde sanki yıldızları tutacakmış gibi olurdum. Bu kitabi size biraz tanıtayım.

Bir yaz gecesi iki kardeş evin damında sırt üstü uzanmış gökyüzünü izliyordu. Kenan abisine sordu ”abi herkesin bir yıldızı varmış diyorlar sence doğru mu?” Abisi “Ne bileyim ben, bir sürü yıldız var gökyüzünde.” diye cevap verdi. Kenan “Biz kendi yıldızımızı seçelim.” dedi. Abisi “Hadi seçelim.” dedi. Başladılar seçmeye. Kenan “Ben şu yıldızı seçmek istiyorum.” dedi ve birden bir yıldız kaydı. Kenan “Abi bu yıldızlar kayınca nereye gidiyorlar biliyor musun? Abisi “Ne bileyim ben.” dedi. Ve sonra “eğer bir yıldız kayarsa o yıldızın sahibi ölmüştür diyorlar. Kenan üzülüyor. Ertesi gün dayıları Almanya’dan geliyor. Kenan’a bir top abisine de bir bisiklet getiriyor mahallede çok az kişinin bisikleti var diye hava atmayı planlıyor. Kimseyi bindirmiyor sadece Abdurrahman denilen çocuğu bindirmek istiyor ama Abdurrahman da binmek istemiyor çünkü bisiklet sürmeyi bilmiyor. Abdurrahman’ın babası ölmüş annesi de çok hastaymış. Okuldan da ayrılmış, elinde tartı sokaklarda geziyormuş. Üç beş kuruş kazanabilmek için. Kenan abisinin bisikletine binmeyi çok istiyor. Ama abisi Kenan’ın başına bir şey gelir diye bindirmiyor. Bir gün daha tam sabah olmadan kapı çok sert bir şekilde çalınıyor. Evdekiler hemen kapıya fırlıyor,  kapıyı açtıkların da karşılarında Abdurrahman’ı görüyorlar. “Ne oldu ne bu telaş?” diye soruyorlar. Abdurrahman telaşla “Kenan bisikletle şarampole düştü.” diyor. Babası pijamasıyla annesi ise geceliğiyle hemen fırlıyorlar. Az sonra babası gözüküyor. Kucağında Kenan, sanki cansız gibi boynu aşağıya düşmüş bir şekilde görüyorlar. Annesi ve babası hemen hastaneye gidiyor. Kenan’ın abisi güvercinleri yemlemek için dama çıkıyor. Birden bir yıldızın kaydığını görüp bu yıldız Kenan’ın yıldızı diyor. Koşa koşa hemen ok gibi köyü geçiyor tarlalara doğru düşüyor yıldız, o da hemen o yöne yöneliyor. Yıldızı avucuna alıyor. Yıldıza “sen Kenan’ın yıldızısın değil mi?” diyor. Yıldız “Evet” diyor. “Peki neden yere düştün.” Yıldız “Her varlığın bir ömrü var ömür bitince ışık tükeniyor.” diyor. O da “İyide ben seni tuttum ama hep seni böyle tutamam ki.” diyor. Yıldız da “O zaman beni yukarıya kaldırıp Ya Allah Bismillah deyip güçlüce üfür.” diyor. O da yıldızın söylediğini yapıyor. Yıldız havalanıp gökyüzüne çıkıyor. Kenan eve doğru gidince evin önünde büyük bir kalabalık görüyor. Biraz yaklaşınca birde ne görsün. Kenan! Hemen koşa koşa boynuna sarılıyor ve eve giriyorlar. Annesi “O ellerindeki de nedir? Sanki yıldız tozu dökülmüş gibi parlıyor.” diyor. O da cevap veremiyor. Annesi çok yorgun olduğu için pek üstüne gitmiyor…    

 

Meryem NAYİR

İmam Hatip Ortaokulu 5.Sınıf Öğrencisi  


AddThis