okumali

Üye Girişi

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün675
mod_vvisit_counterDün527
mod_vvisit_counterBu hafta1848
mod_vvisit_counterBu ay12079
mod_vvisit_counterHepsi1839088

Kimler Sitede

Şu anda 16 ziyaretçi çevrimiçi

Gençlerle Başbaşa

Ali Fuat Başgil Hoca daha çok Türk siyasal hayatındaki yeri ile tanınır.Vefatına kadar sürdürdüğü milletvekilliği görevi ve öncesinde senatörlük yılları ,hocanın hayat hikayesinin en ilginç dönemlerini oluşturur.Senatörlük yıllarında adının cumhurbaşkanlığı adaylığı için geçmesi malum çevrelerde rahatsızlık uyandırdığından hoca ölümle tehdit edilmek suretiyle bu adaylıktan vazgeçirilmiş ve bir müddet İsviçre de yaşamak zorunda kalmıştır.Çok partili siyasal hayata geçiş sonrası yönetim erkini ‘’çevre’’ ile paylaşmak istemeyen seküler Kemalist zevatın her cumhurbaşkanlığı seçiminde aynı senaryoyu işleteceğini sonraları daha bariz bir şekilde görecektik.Nitekim bugünkü cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçim sürecinde yaşananlar ve sözde değil özde laik diskurları ile 367 gibi ucube hukuki uygulamalar hatırlandığında, Ali Fuat Başgil Hoca’ya yapılanların başlangıç olduğu kabul edilebilir.

 

Enformatik İğfal

Bilgi sahibi olmak fikir sahibi olmanın ilk ve en önemli şartıdır.Sahih bir fikre sahip olmanın öncülü sahih bir bilgilenmedir.Sahih bir fikre sahip olmak ,aynı zamanda, sahih bir eylemliliği de beraberinde getirir.Bu nedenle bilgi,fikir ve eylem arasında oldukça kuvvetli bir ilişki vardır.Eylemselliği zaaf içerisinde olan bir fikrin, sahih bilgilenme problemi var demektir.Yaşadığı döneme/zamana/zemine hitap edecek bir fikre sahip ol(a)mayan bir zihin sahih bir bilgilenme problemi yaşıyor demektir.

 

Ulusçuluk Belası

Ulusçu argümanlar ve ulus temelli kavramsallaştırmalar zihinlerimizi köreltiyor,ümmet perspektifimizi ve duyarlılığımızı zedeliyor.Ölümler dahi etnisiteler üzerinden anlamlandırılmaya çalışılıyor.Daha dün sayılabilecek bir zaman diliminde coğrafyamızda üretilen ‘’sınır’’ olgusu müslüman zihinlerde kabul görüyor ve hatta kutsanıyor.Emperyal amaçlarla ve tefrikayı derinleştirmek amaçlı etnik ve mezhebi argümanlar üzerinden oluşturulan ‘’sınır’’lar, ümmetin sorunlarını mekana hapsederek bölgeselleştiriyor.

İnsanlık adeta kalp travması yaşıyor. Bu travmanın müslüman olduğunu iddia edenlerde de çoğaldığı süreçlere şahitlik ediyoruz.Müslüman kimlik evrensel bakması gereken meseleleri ulus temelli olarak yorumlayabiliyor.Ulusçuluğu mağlup edebilecek bir kalp kıvamına sahip olması gereken Müslümanlar bile kendilerini ulusal argümanlar üzerinden tanımlayabiliyor.

 

Oldukça İşlevsel ''SUUD'' Kartı

Suud'un Mısır'da gerçekleşen darbeye destek vermesi dikkatlerimizi bir kez daha bu ülkenin asıl misyonunun ne olduğu hususuna yoğunlaştırmamızı gerektiriyor.20.yüzyılın başlarından itibaren dönemin emperyal gücü İngilizlerle işbirliği yaparak devlet olma sürecini tamamlayan Suud, Dünya sistemi tarafından tanınmasını yeni dünya düzeninin temsilcisi sayılan ABD emperyalizmine borçludur.Suud’un bir devlet olarak teşekkül et(tiril)mesi 1.dünya savaşında Osmanlı’nın,bir çok cephede savaşmasından dolayı, zayıflamasının bir sonucuydu.

 

Fergana Vadisi'nden Virginia'ya

Hatıra yazmanın ölümün elinden bir şeyler kurtarmak olduğunu söyler Andre Gide.Hakikaten de yaşanmışlıkların objektif olarak ortaya konulduğu hatıratlar, bir tarih kitabı kadar önemlidir.Tarihçiler açısından  hatıratların tarihi bir veri olarak kabul edilip edilmediğini bilmiyorum .Ancak şüphesiz tarihi sıkıcı olmaktan kurtaran da hatıratlardır.Bazen hatıratların sayfaları arasında kendimizi buluruz.Hatıratlar,vakanüvistlerin rasyonel bir bakış açısıyla kaleme aldıkları olayların aktarımı gibi sıkıcı değildir.Bir kişinin anlatımı olduğundan ve olaylar, hatıratı kaleme alan kişi tarafından yorumlandığından,bu eserleri tarihi bir belge olarak kabul etmeyenler çıkabileceği gibi ;belli bir dönemin sosyo-kültürel,politik,entelektüel ve ekonomik verileri üzerinde malumat sahibi olmak için bu tür eserleri önemli sayanlarda olmuştur.

 

AYART(IL)MA

Mısır ve Suriye özelinde yaşananlar  hakkında ,maalesef, Müslümanların küresel enformasyon odaklarının ayartıcılığına kapıldığını ifade etmek durumundayız.Müslüman halklar kendi aralarında sağlıklı ve güvenilir bilgi akışını sağlayacak bir zeminden uzak olduklarından,Mısır ve Suriye hadiselerini değerlendirirken tezlerini küresel enformasyon kartellerinin verdikleri malumatlar üzerine kurmak zorunda kaldılar.Bu enformasyon kartelleri ise olayları anlatmada seçtikleri ‘’dil’’ ile kasıtlı bir ayartıcılık görevi yaptılar.

 

Öteki Dilde Var Olmak (Arapça Çeviride Eşdeğerlik)

Gazi Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet Hakkı Suçin’in Öteki Dilde Var Olmak (Arapça Çeviride Eşdeğerlik) adlı çalışması gözden geçirilerek ve genişletilerek (Say Yayınları, İstanbul 2013, 271 sayfa) çıktı.Eserin daha önceki baskısı Multilingual Yayınları tarafından (İstanbul 2007, 222 s.) olarak yapılmıştı.Öteki Dilde Var Olmak (Arapça Çeviride Eşdeğerlik) Arapça-Türkçe karşılıklı çeviriyi çeviribilim açısından değerlendiren alanında Türkiye’de yayımlanan ilk akademik eser olarak bilinmektedir.Kitapta hem kuramsal hem de uygulamalı çeviribilim konuları iç içe işlenmiştir. Sözcük, eşdizim, deyimler ve atasözleri çevirilerinde karşılaşılan sorunlar ve bu sorunları aşmak için izlenebilecek çeviri stratejileri çeşitli düzeylerde analiz edilmiştir. Genel anlamda çeviribilim ve özelde Arapça-Türkçe karşılıklı çeviriyle ilgilenen herkes için vazgeçilmez bir başvuru kaynağıdır.

 

Direniş Hattı Masalı

İran,Suriye,Lübnan hattının küresel emperyalizm karşısındaki tek direniş hattı olduğu ve bu nedenle Suriye’nin düşürülerek Hizbullah’ın lojistik  hattının kesilmek istendiği ve İran’a müdahalenin önünün açılacağı;lojistik hattı kesilen Hizbullah’ın İsrail için bir tehlike olmaktan çıkacağı ve dolayısıyla uzun vadede Lübnan’ın İsrail tarafından işgal edilmesinin önünün açılacağına dair iddiaların temelsizliği her geçen gün daha da aşikar oluyor.Bu iddiaları dillendirenler, bizlerden Suriye’deki kıyıma sessiz kalmamızı bekliyorlar.Yani Suriye’de direnişi desteklemek bir bakıma emperyalizmin tarafında ve direniş hattının düşmanı olmak gibi algılanıyor.Türkiye’de ki İslamcı entelektüel havzanın bundan dolayı bölündüğü ve Türkiyeli Müslümanların Suriye hassasiyetinin bu iddialar sebebiyle örselendiği ise artık gizlenemez bir hakikat.Ancak buna itirazımız var.