okumali

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün706
mod_vvisit_counterDün787
mod_vvisit_counterBu hafta2732
mod_vvisit_counterBu ay10816
mod_vvisit_counterHepsi1851596

Zaaf ve İmkanlarıyla Türkiye'de İslamcılık-II

 Cumhuriyet modernleşmesinin oluşturduğu tahribat Türkiye de İslamcılığın yol haritası açısından önemli izler taşır.Türlü meşakkatlerle 1.dünya savaşının buhranlı sürecini atlatan Anadolu halkı  asıl darbeyi ,hiç beklemediği kişilerden, kendisini kurtaran(!) bir avuç seküler/laik elitten yemiştir.En önemli ilmi/entelektüel birikim Çanakkale savaşında yitirildiğinden ,Cumhuriyet elitlerinin yaptıklarına karşı koyacak  entelektüel ve ilmi bir direnç noktası da kalmamıştır.Buna rağmen gerçekleştirilen kıyamlar şiddetle bastırılarak halk cebren modernleştirilmeye ,dinin en son izlerinin de bu coğrafyadan silinmesine çalışılmıştır.

Bu süreçte Anadolu coğrafyasında, en azından, din öğretimi düzeyinde ve dönemin komünist/materyalist tazyikine karşı mücadele veren Said Nursi,Süleyman Hilmi Tunahan,Mehmet Zahit Kotku v.b.alim ve hocaların çabaları dönemin şartları gereği oldukça önemlidir.Hayrettin Karaman Hoca’nın anıları etüt edildiğinde 20.yüzyılın ilk yarısında Türkiyeli Müslümanların yaşadıkları zorluklara dair çok önemli işaretler bulunabilir. 

Cumhuriyet idaresinin ortadan kaldıramayacağını anladıktan sonra kontrol altında tutmak için ortaya attığı imam-hatip projesi tersi etki yaparak Türkiye İslamcılığının ivmesini yukarıya doğru taşıyan motor güç etkisi yapmıştır.1960’lı ve 1970’li yıllarda gerçekleştirilen çeviri faaliyetleri sayesinde Türkiyeli Müslümanlar, Mısır, Pakistan,Tunus ve Cezayir coğrafyasından Cemaleddin Afgani,Muhammed Abduh,Seyyid KUTUB,Mevdudi,Malik b. Nebi,Raşid el-Gannuşi gibi alim /mütefekkirlerle tanışarak İslamcılık ideolojisinin fikri zemini ve tekamülü noktasında çok önemli kazanımlar elde etmişlerdir.Artık devlet yönetiminden ekonomiye ,hukuktan siyasete her alanda İslamcılar söz söylüyor ve sistemin özüne yönelik-temelde modernite düşüncesine dair-çok kapsamlı eleştiriler yöneltiyorlardı. 

Özellikle şehid Seyyid KUTUB’un modern yaşam tarzını cahili olarak nitelemesi ve öncü bir neslin oluşturulması gerektiğine yönelik kuvvetli vurgusu ile Batı düşünce dünyasına ve yaşam tarzına karşın üst perdeden sergilediği vakur tavır, gerek Türkiyeli gerekse dünya Müslümanları üzerinde ciddi bir özgüven aşılaması gerçekleştirmiştir.Bu bağlamda Tevhid,şirk,cihat,tağut,bel’am,müstekbir,mustaz’af v.b Kur’an-i kavramlar gündemleştirilerek bu kavramların bugünkü karşılıkları üzerine önemli tespitler yapılmış; gelecek adına, ümmetin kurtuluşu  adına ve küresel istikbarın İslam ümmeti üzerindeki tahakkümüne son vermek adına ciddi entelektüel ve ilmi çabalar gerçekleştirilmiştir.

Bu damar zaman zaman akamete uğratılmaya yada 12 eylül askeri darbesine giden süreçte  olduğu gibi çeşitli entrikalarla çatışmaların içine çekilmek istenmesine rağmen, önemli bir basiret örnekliği göstererek kendisini bu kirli sürecin dışında tutmaya ve sistemin özüne yönelik eleştirilerini istikrarlı bir şekilde sürdürmeye devam etmiştir.1979 İran devrimi ,Türkiye’deki İslamcı damarı oldukça heyecanlandırmış ve entelektüel birikimini kavileştirme noktasında önemli bir mektep olmuştur.İran devrimi sadece Türkiyeli Müslümanları değil dünya Müslümanlarına da İslam’ın 20.yüzyılda insanlığa modernitenin tahakkümüne rağmen alternatif bir hayat yaşama bilinci ve imkanı sunduğunu öğretmesi ve bunu müstesna bir direniş şuuruyla göstermesi açısından da önemliydi.Bu devrimle birlikte Türkiyeli Müslümanlar Ali ŞERİATİ,Cevad Bahoner,Beheşti,Mutahhari,Ayetullah Telegani ve Mustafa Çamran gibi devrim sürecinin önemli entelektüel ve ulema kadrosu ile tanışma ve İslamcılık hareketinin hemen yanı başındaki bir ülkede nasıl ivme kazandığının numunelerini görme imkanına kavuşmuştu.Özellikle Ali ŞERİATİ’nin Batı düşünce dünyasına vukufiyeti sayesinde modern ideolojiler  ile ilgili tespitleri ve kendi İslami havzamızdaki nakısalara yönelik cesur ve ihyacı yaklaşımı Türkiye’deki İslamcılık fikriyatının ideolojik zeminini daha da güçlendirmiştir.

199o lı yıllara gelindiğinde Türkiye İslamcılığı siyasal tecrübesini iktidara taşıma başarısını götermişti.60’lı yılların sonunda siyaset sahnesinde yerini alan ve yıllar içerisinde farklı isimlerle bu süreci devam ettiren Milli  Görüş hareketi kısa süreli iktidar döneminde kendi zeminine-İslamcılık zeminine- uygun bir yapılanma sürecini başlatmaya çalışmış fakat sistemin temel paradigmasını-seküler/ulusçu ve batıya ait paradigmasını- tehdit ettiği gerekçesiyle yerel ve küresel lortlar tarafından adına post modern denen bir darbeyle iktidardan uzaklaştırılmıştır.

21.yüzyıla kaos içerisinde ve meşruiyetini yitirmiş bir halde merhaba diyen T.C.devleti, yaşadığı yapısal krizin büyüklüğü nedeniyle 2002 yılında ,her ne kadar kendilerini muhafazakar demokrat olarak niteleseler de, İslamcı havzadan geldikleri gün gibi aşikar olan kadrolara devleti teslim etmiştir.Yaklaşık 11 yıldır da bu kadrolar ülkenin rotasını belirleme mevkiinde bulunmaktadırlar. İslamcılığın bittiğine dair tartışmalara mesnet teşkil eden dönemde genel itibariyle son 11 yıllık bu siyasal süreçtir.

 

Kamil ERGENÇ

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız


AddThis
 

Yorum ekle