Mazi ve Gelecek

20.yüzyıl, arkasında derin acılar ve sarsıcı değişiklikler bırakarak geçti. Öyle görünüyor ki 21.yüzyılda en az onun kadar derin acılara ve sarsıcı değişikliklere gebe.Aslında gerek 20. gerekse 21.yüzyıl başlangıçları itibariyle birbirlerine çok benziyorlar.20.yüzyılın başlarında Dünya’nın bir savaşa doğru hızla ilerlediği ve sınırların yeniden çizileceği bir vasatın oluşacağı her halinden belliydi.20 yıl arayla yaşana iki büyük savaşla Dünya yeniden şekillendirildi.Yaklaşık 100 yıl sonra,21.yüzyılda,bizlerde aynı olaylara şahitlik etmekteyiz.Öyle görünüyor ki bu yüzyılda sınırların değiştiği ve dünyanın yeniden dizayn edildiği bir yüzyıl olacak/oluyor.

İslamcılık iddiasında bulunanlar olarak bizler derinlikli analizler yapamaz ve geleceğe dönük esaslı projeler geliştiremezsek, bu yüzyılın içinde kaybolup gitmemiz işten bile değil.Adımlarımızı sağlam atmak,olayları/olguları iyi okumak ve uzun soluklu çabalar içine girmek mecburiyetindeyiz.Nasıl bir dünyada yaşadığımızı ve nasıl bir dünyaya doğru evirildiğimizi,yaşadığımız çağa şahitlik etmek/şehid olmak istiyorsak,iyi etüt etmek zorundayız..

1.dünya savaşı yaşayan dört imparatorluğu tarih sahnesinden sildi.Her bir imparatorluk farklı bir kutbu ve dengeyi temsil ediyordu.İmparatorlukların etnisite/bölge/dil vs.unsurların ayrıştırıcılığını aşmış ve daha üst bir değerler sistemi/kimlik kurmuş ,kuşatıcı bir yapı olduğu gerçeği düşünüldüğünde,neden ortadan kaldırılmak istendiği daha kolay anlaşılabilir.Mikro/ulus devletçikler oluşturarak daha kolay kontrol altına alınabilir bir devletler sistemi geliştirmek uzun vadeli planların hayata geçirilmesi açısından oldukça önemlidir.

Osmanlı İmparatorluğu,Avusturya-Macaristan İmparatorluğu,Rus Çarlığı ve Alman İmparatorluğu gibi devasa yapılar, 1.dünya savaşı sonunda artık ortada yoktu.Bu yapıların oluşturduğu nüfuz alanlarında meydana gelen boşluk,mikro/ulusal devletçikler tarafından, küresel finans-kapitalin rahat dolaşımını ve modern değerler ekseninde gerçekleştirilmesi planlanan homojenleştirme projelerinin daha kolay gerçekleştirilmesinin zeminini oluşturmak için dolduruldu.Yani 1.dünya savaşı aslında dünyayı Batılı/modern/kapitalist değerler ekseninde homojenleştirme/birörnekleştirme projesinin ilk adımı olarak kabul edilebilir.

Gerek sermayenin merkezileştirilmesi ve finans kapitalin serbest dolaşımının sağlanması, gerekse askeri,sınai,ekonomik ve kültürel anlamda basmakalıp/tekdüze/birörnek bir mekanizmanın oluşturulması ve buna uygun pazarların ihdas edilmesi;dolayısıyla birbirine aşırı bağımlı devletçikler eliyle uzun vadede şirket/marka odaklı ekonomik bağımlılaştırma politikalarıyla,dünya,batının ürettiği değerlerin egemen olduğu küçük bir köy haline getirilmek isteniyordu.

Homojenleştirme süreci asıl olarak savaş sonrasında kendini gösterdi.Batı tipi üretim-tüketim anlayışının küreselleşmesi için mağlup ülkeler, otantik/geleneksel üretim-tüketim değerlerinden uzaklaştırılarak yeni oluşturulacak bağımlı ve güdümlü ekonomik programa göre şekillendirildi.Bu çerçevede çeşitli finansal yaptırımlar ve dizaynlar baş gösterdi.Yeni kurdurulan ulus devletler ise küresel sistemin finansal homojenleştirme sürecine destek verme koşuluyla iktidarda kalma imkanını elde etti.

Hilafetten dolayı İslam milletinin temsilcisi durumunda bulunan Osmanlı Hanedanlığı ise bu süreçten en fazla yara alarak çıkan yapı oldu.Osmanlı hinterlandında yaklaşık  22 devlet üre(til)di.Bu devletlerin ortaya çıkış süreçlerinde makro düzeyde etnik/mezhebi/coğrafi,mikro düzeyde ise meşrebi ve folklorik argümanlar belirleyici oldu.

21.yüzyılda haritalarının değiştirilmesi hedeflenen ülkelerin bu makro ve mikro argümanlar eliyle ihdas edilmiş devletler olması tesadüf değildir.

Osmanlı’nın ana mirasçısı pozisyonunda olan Türkiye,dahili bir kimliksizleştirme operasyonuna maruz bırakılarak, imparatorluk geçmişinden tevarüs ettirdiği tüm birikiminin önüne set çekilmeye çalışılmıştır.Benzer durum Türkiye’nin yakın komşusu İran’da da yaşanmıştır.Pehlevi Hanedanlığı aracılığıyla modernleştirilerek küresel hegemonyanın jandarmalığına hazırlanan İran ,1979 devrimine kadar,kısa süreli Musaddık dönemini saymazsak, Batının enerji ihtiyacını karşılamıştır.

Oryantalistlerce Ortadoğu olarak adlandırılan bu coğrafyanın 100 yıllık geçmişine bakıldığında bugün yaşananları anlamlandırmak daha kolay olacaktır. Etnik,mezhebi ve meşrebi düzeyde parçalanan bu coğrafya aslında küresel homojenleştirme uygulamasının en bakir alanıydı.Yerli yöneticiler gibi görünen ama aslında eğitimini batıda almış ve bizzat batılı efendileri tarafından iktidara getirilmiş azınlık yapılarının müslüman halkların emek ve alın terinin batıya akışını kolaylaştıran bir vasıta olmaktan öte anlamları yoktu.

2. dünya savaşı finansın merkezileşmesi ve Dünyanın finans ve kültür ekseninde homojenleştirilmesi için atılmış ikinci büyük adımdı. Merkezi Avrupa’nın yaramaz çocuğu Almanya ile Uzak Doğu’nun otantik merkezi Japon İmparatorluğu’nun sisteme entegre edildiği bu savaş,aynı zamanda, 20. yüzyılın sömürgeci gücü olan ABD’nin finansal yardımlar aracılığıyla Merkezi Avrupa’ya girişinin başlangıcı oldu.Marshall yardımları olarak adlandırılan bu yardımlarla Avrupa küresel finans sistemine uygun olarak şekillendirildi.

Türkiye’nin de bu süreçte Marshall yardımlarından istifade ettiğini ve NATO paktına ,Sovyetlerin tehdidi aldatmacasıyla girdiğini hatırlatmakta fayda var.Savaşın ardından kurulan NATO paktı uzun vadede küresel kapitalist sistemin bekasını sağlamanın garantörü olmanın yanı sıra,dünyanın gelecekte alacağı yeni şekil(ler)de özne rolü oynamayı kendisine görev addetti.

2. dünya savaşı sonrasında kur(dur)ulan İsrail ise 20.yüzyılın ikinci yarısında Ortadoğu coğrafyasının en önemli problemi olmuştur.Bölgenin dizaynı ve kontrolü amacıyla kasıtlı olarak kurulmasına izin verilen İsrail 1948’de kurulduğu günden bugüne kadar sürekli olarak sınırlarını genişletmiş ve başta Filistin olmak üzere bölgedeki müslüman halkları tehdit eder pozisyona gelmiştir.Bugün dünya üzerinde sınırları belli olmayan tek devlet olma özelliği gösteren İsrail,1967 sınırlarına dönme tekliflerini kabul etmek şöyle dursun,Tevrat’ın ‘’Nil’den Fırat’a kadar vaat edilmiş topraklar’’ olarak ifadelendirdiği bölgeyi kendisine ait görmekte ve uzun vadeli planlarını buna göre yapmaktadır.

İsrail’in başta 6 gün savaşları olmak üzere peyderpey Arap ülkeleriyle yaptığı bütün savaşlardan, aldığı küresel desteklerle,zaferle çıkması hem Arap Müslümanlarının gururlarının kırılmasına hem de baasçılık/nasyonal sosyalizm olarak bilinen Arap milliyetçiliğinin sonunun hazırlanmasına yol açmış ve İslami Hareketlerin güçlü bir şekilde  ortaya çıkışına vesile olmuştur.

2. dünya savaşı sonrasında dünyanın yeni nüfuz alanlarına ayrıldığı Yalta buluşması da 20.yüzyılın önemli köşe taşlarından biridir.Yalta’da, Sovyetler ve ABD arasında gerçekleşen nüfuz paylaşımında ABD nüfuz alanına düşen Türkiye, Sovyetler tehdidiyle ABD tarafına itilmiş ve bugüne kadar da bu tarafta kalmaya mecbur bırakılmıştır.Dünyanın Soğuk Savaş hikayesiyle oyalandığı 40 yıldan fazla süren dönem ise kendisini bir düşman olmadan tanımlayamayan küresel sistemin,yani Batı ve onun nezdinde ABD’nin,ürettiği bir oyalama stratejisiydi.

Dünya, yaklaşık 40 yıl süren soğuk savaş hikayesine inanmak zorunda kaldı.Aslında kapitalizm ve komünizm hiçbir zaman birbirlerine düşman olmamışlardı.Çünkü ikisi de aynı medeniyet havzasının bir ürünüydü.Kapitalizmin kendisini açık toplum,serbest pazar,insan hakları  ve özgürlük/emansipasyon gibi şaşaalı kavramlarla dünyaya pazarlamasının önünü açabilmek için otoriter/totaliter,kapalı ve ceberrut yönetimlere ihtiyaç vardı .Bu durum Sovyetlerde Ekim devrimiyle komünizm şeklinde tezahür ederken, Ortadoğu da Sovyetlerin uzantısı olan baasçılık/nasyonal sosyalizm şeklinde tezahür etti.Dolayısıyla Batı bir yandan totaliter yönetimler aracılığıyla baskılanan halkları kendisine hayran bırakacak argümanlar sunarken, bir yandan da bu totaliter yapıları destekliyordu.

Homejenleştirme işlemi 20.yüzyılın sonuna gelindiğinde neredeyse tamamlanmış,bir çok medeniyet-Hint,Çin,Mısır gibi- yeni sisteme entegre edilmiş ve batı tarzı üretim-tüketim algısı küreselleşmişti.Henüz Hindistan ve Çin gibi yoğun nüfuslu ülkeler batı gibi tüketmemekteydi, ancak adı geçen ülkeler kapitalizm karşısında direnebilecek kıvamda değillerdi ve folklorik değerler olmanın ötesine geçememekteydiler.Asıl büyük sorun ise Hindistan ve Çin gibi dünya nüfusunun %40’ını oluşturan ülkelerin batılılar gibi tüketmeye başlamasında yaşanacaktır.Dolayısıyla Çin’in Afrika’ya yerleşme çabalarını bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Soğuk savaş denilen süreç boyunca Batı’nın kendisini özneleştirmesine yardım eden ve kapitalist üretim-tüketim algısının küreselleşmesi doğrultusunda misyonunu memnuniyetle yerine getiren Sovyetler Birliği, üretilen/mürettep Afgan-Sovyet savaşıyla dağıtılmış ve 1979 ta gerçekleşen İran devriminin etkisi diğer İslam ülkelerine ulaşamadan bertaraf edilmeye çalışılmıştır.Öte yandan ARAMCO ve RABITA gibi yapılar vasıtasıyla palazlandırılan güdümlü/tepkisel/primitif İslami algı, bugün bile etkilerini devam ettirmektedir.Bu algının son yıllarda mezhebi argümanlarla kışkırtılması ise dikkate şayandır.Bu yapıların Afgan-Sovyet savaşında desteklediği Taliban tarzı örgütlenmeler bugün ‘’öcüleştirilmiş’’ ve müslüman dünyanın temsilcileriymiş gibi sunularak Batıda islamafobia algısı oluşturulmaya başlanmıştır.Bu durum batının yeni bir düşman ihtiyacının bir neticesidir.

20.yüzyıl yukarıda işaret etmeye çalıştığımız ve belki bazılarını atladığımız bir süreç içerisinde geçti.Geride acılar,ıstıraplar ve yıkımlar bıraktı.21.yüzyıl ise savaşla başladı.11 eylül mürettep saldırılarının hemen ardından Bush’un ‘’haçlı seferleri’’ ifadesi ve Condelezza Rice’ın ‘’Ortadoğu’da haritalar değişecek’’ ifadesi hala hafızalardaki yerini korumaktadır.Finans ve kültür eksenli homojenleştirme projelerinin dünyayı küçük bir köy haline getirdiği bir gerçek,ancak en az bunun kadar bir gerçekte aydınlanma fikriyatına dayanan batı modernleşmesinin insan,evren,tanrı ve tarih tasavvurunun iflasın eşiğine geldiği ve küresel karşı duruşun tek temsilcisi olarak tebarüz eden İslamcılığın oldukça ciddi imkanlarla 21. yüzyıla taşındığıdır.

 

Kamil ERGENÇ

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız


AddThis