Üç Mesele/İsmet ÖZEL

Üç Mesele’yi ele alırken öncelikle İsmet Özel’in sosyalizmden yüz çevirip henüz Müslüman olduğunu akıldan çıkarmamak gerek.Yayınlandığı dönemdeki islami mücadeleyi de göz önünde bulundurmak gerekmektedir.Batı taklitçiliğinin Müslümanları da etkilemeye başladığı bir dönemde İsmet Özel kitapta da belirttiği üzere batı hakkında ‘ya hep ya hiç’ tavrını orataya koymuştur.Eskiden beri süregelen bir tartışma olarak; batının yalnızca tekniğini alalım, ahlakı kalsın anlayışına karşı çıkmıştır.

“İslam değerlerinin çağımızın bilim ve teknik kafasıyla birleşip beraber yaşayacağını ummak bir avuntudan ibarettir.Çünkü günümüze hakim olan bilim ve teknik, batıda belli bir dönemde belirlenmiş bir kafa yapısının uzantısıdır; belli bir toplumsal yapının sinesinde gelişmiş, vasıfları islama taban tabana zıt bir sınıf eliyle gücünü dünya ölçüsünde yaymıştır.”

“İmdi, Müslümanlar hem o müesseseleri reddedip hem de o müesseselerin ürünü olan teknik ve bilimsel yapıyı nasıl kendi hayatlarına adapte edeceklerdir?Açıkca ve şuurla kavramamız gereken nokta, batının inancı, felsefesi, bilimi ve tekniğiyle bir bütün olduğu ve reddedilecekse tümden, kabul edilecekse yine tümden kabul edilmesi gerekeceğidir.”

Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan batılalıştırma eyleminin bir yansıması olarak Müslümanlar, her türlü dini addettikleri  adet, gelenek, kültür, hurafeye sıkı sıkıya bağlı kalmaya çalışmışlardır.Öyle ki batı hayranı insanların yersiz ve alaycı eleştirileri, Müslümanların karşıt bir tepki olarak atalarından kalma geleneklerin tümünü ve hurafeleri dahi savunmaya itmiştir.Bu ezilmişlik psikolojisi içindeki islami kesim, batının sunduğu düşünce,ideoloji, teknik vs’ye  karşı yeni bir kavramlar manzumesi oluşturma çabasına girmiştir.İşte Üç Mesele’de  dikkat çekmeye çalıştığı bu noktada İsmet Özel, yapılması gerekenin Kur’an ve sünnete tam bağlılık olduğunun altını çizmiştir.

“İslami olmayan bir yaşama biçimiyle islam prensiplerini uzlaştırma gayreti, bana kalırsa iman zaafının bir bahanesi bile olabilir.Şöyle ki, inanç seçmecinin indinde vazgeçemediği bir duygu olarak kalır ama hal ve şartların hakimiyetini ruhunda ezici bir biçimde duyar.”

Özel, tekniği; batılıların insan aklına tapmasının bir tezahürü olarak görür.Bilim ve tekniğin yaygınlaştığı ve batı nezdinde en üst seviyesine ulaştığı kentlerde tanrı kentin dışına itilir.Çünkü teknik, batılı anlayışta tanrıtanımaz bir yaşayış çizgisinde insan egosunun tatmin aracı olarak kullanılmaktadır.Ayrıca  sömürgeci batının, kapitalist sistemi globalleştirmek için elindeki en büyük kozlardandır, teknik.

Teknik, medeniyet ve yabancılaşma…Bu üç kavramın birbiri ile sıkı bir ilişki içinde olduğuna değinen yazarımız, ikinci olarak medeniyet kavramının üzerinde duruyor.

İsmet Özel gözünde medeniyete bakacak olursak;  medeniyet, insanların maddi gelişmeye mahkum olmasının sonucudur.Maddiyata bağımlı olan toplumda sınıflaşma boy gösterecek, insanlarda zerafet özentisi artacak, insanlar arası ilişki samimiyetsizleşecektir.

Fransız ihtilali ile birlikte Afrika ve Asya kıtasına medeniyet götürme girşiminde bulunan batının yaptığı tam da budur, demek istemiştir yazar.”Medeniyet ancak kendi teknolojisi ile ayakta durabiliyor” derken medeniyet ile teknik arasındaki ilintinin, emperyalizm ve sömürüyü ayakta tutmak amacıyla yapıldığını söylemektedir.Çünkü az gelişmiş ülkelere(!) medeniyet götüren batı aslında kapitalizmin bir ayağını da bu ülkelerde kurmak istemiştir ve başarılı da olmuştur.

Günümüz teknolojisi batı medeniyetinin ürünü olduğuna göre ve biz de bu teknolojiyi kullandığımıza göre, batının medeniyet kavramı karşısına kendi medeniyet kavramımızla çıkmak bir çelişki doğurmaz mı?

İsmet Özel için islami bir mücadelenin medeniyet oluşturmasını istemek gariptir çünkü ne Peygamber (sav) dönemi ne raşid halifeler dönemi ne de Osmanlının ilk yüzyılları medeni değildir.Ne zaman ki, İslami düşüncenin dışına eğilimler olmuştur; gösterişli yapılar, toplumda rahata düşkünlük, zerafet ve şatafat artmıştır işte o zaman medeniyet vardır ve buna örnek olarak da Emevi, Abbasi ve Osmanlının son devirlerini bize örnek gösteriyor Özel.

Olağan bir durum olarak yaratılıştan, bir toplum hayatı oluşturulduktan sonrasına kadar bir çok medeniyet doğmuş, yaşamış ve ölmüştür. Bazı peygamberler gönderildikleri toplumda var olan medeniyeti yıkmışlardır, bazılarının tebliği sonucu medeniyet oluşmuştur.Ancak peygamberler medeniyet oluşturulsun diye gönderilmemiştir.Bu konuda Süleyman Uludağ’ın tespitine bakacak olursak, İsmet Özel’e hak vermiş oluruz;  “Kur’an insanları yeryüzünde dolaşmaya , mahv ve helak olan kavimlerin bıraktıkları harabe halindeki kaleleri, şehir kalıntılarını ve bıraktıkları dikili taş, piramit, heykel, su kemeri, kayalara oyulmuş kral mezarlarını, tapınaklarını, oyun ve eğlence için inşa ettikleri yerleri ve saray enkazlarını görüp ibret almaya ve bunlardan ders çıkarmaya davet eder.Bahis konusu şeyler hep medeniyetlerin ve teknolojinin ürünleridir.”

Ancak bugün kullanılan medeniyet kavramının anlamı çeşitli zamanlarda farklılık göstermiştir. Medeniyet kelimesi batıda ‘civilisation’ kelimesi olarak, kilise etkisinin zayıfladığı, Fransız ihtilaline yakın bir dönemde kullanılmaya başlıyor. Biz de ise ilk olarak 1839 yılında İngiliz sempatizanı Reşid Paşa tarafından kullanılmaya başlıyor.Daha önceki dönemlerde ise İbn Haldun tarafından ‘temeddün’ olarak kullanıldığının söylenmesine rağmen, yazarımız ;”Şehirde medeniyet (umran) arasındaki bağlantıyı modern çağdan çok öncesinin bir düşünüründe, İbn-u Haldun’da da görmek mümkündür.Fakat medeniyet kelimesi Avrupa’da doğduğundan bu yana çoğu zaman etimolojisinden kopuk bir anlamı yüklenmiştir” demektedir kitabında.

Medeniyet konusunda söylenecek çok şey olmasına karşın, İsmet Özel’in baktığı açı ile bakıp konuyu burada bırakıyoruz.

“Müslümanca bir yaşam düzenine evet deyip, medeniyete; adına İslam medeniyeti denilse dahi hayır demekle (ahalisi Müslüman olan bir ülkede medeniyet teessüs etmişse ona İslam medeniyeti diyorlar, aslında deyimlendirme yanlış) bugün kafamızı kurcalayan bir çok konuya açıklık getirebilecek bir düşünme yolu açabiliriz.Bugün sanayileşmiş toplum ile İslam ülkeleri arasında nasıl bir bağ kurmak gerektiği, bilgisayarlı bir İslam yaşam düzeni kurulup kurulamayacağı ancak ‘medeniyet’ kavramına açıklık getirmekle mümkündür.”

Önemli olan , başlangıç noktamızın medeniyet olmaması gerektiğidir.Zira biz başlangıç noktamızı İslamdan başlatacağız, medeniyet ise doğal olarak bundan sonra varılacak olan noktadır.

Teknik ve medeniyet diye devam eden halkanın son parçası yabancılaşmadır. Müslümanlar arasında yabancılaşma kavramı ‘islami değerlerden uzaklaşma, çağdaşlaşma, moderneşme’ vs anlamında kullanılmasına karşın, Üç Mesele’de yabancılaşma kavramı olumlu bir bakış açısı ile ele alınmıştır.İsmet Özel’in söylediği anlamda yabancılaşma; Müslümanın, çağın islamdan uzak yaşam tarzına sırt çevirmesidir.Her insanın islam fıtratı üzerine doğduğunu biliyoruz.Yaşadığımız dünyaya kendisini kaptıran her insan zaten yabancılaşmış olacaktır.Çünkü şu asırda modernizmin, teknolojinin, kapitalizmin girmediği toplum neredeyse yoktur.Marx’ın kurduğu yabancılaşma kuramı burada  kısmen doğruluğunu kazanır.Çünkü Marx, modernizmin yol açtığı kapitalizm illetinin toplumsal çözülmeye ve ardından ise bireysel çözülmeye yol açacağını savunur.Ona göre kapitalist pazarın ve kapitalist sistemin oluşturduğu yabancılaşma sonucu insan, doğaya ve kendine uzak kalacaktır.Tabi burada tanrı tasavvurundan uzak bir yabancılaşma vardır.İsmet Özel ise bu yaklaşımı felsefi bir yaklaşım olarak ele alır kitabında.

Bana göre ise yabancılaşma kavramı, batının bize sunduğu teknoloji ve medeniyet dayatmasının bir sonucudur.Teknoloji ile hemhal olan Müslüman, İslami bir yaşayıştan uzaklaşacaktır.Velhasıl bunun örneklerini Düşünce Okumaları’nda kitaptan bahsederken verdik.Batı medeniyeti ve teknolojisi ile tahakküm altındaki Müslümanlar,yaşamlarını değiştirememenin psikolojisi içinde bahane girişimlerinde bulunacaklardır.İçinde yaşadığımız toplumda bunun oldukça sık örneklerini görmekteyiz.Öyle ki Müslümanlar asr-ı saadetin kendilerine çok uzak olduğu duygusuna kapılıp; dini,hayattan soyutlamaya kalkacaklardır.

Başta da değindiğimiz üzere Üç Mesele’ye yazıldığı dönemden ayrı bakılması uygun olmaz ancak teknik-medeniyet-yabancılaşma halen biz müslümanlar için sorunların başında gelmektedir.Kitabın son bölümünde Özel’in, ‘Radikalizm ve Ütopya’ başlığı altında yazdıkları çok manidar.Müslümanlar kendilerine göre sorun teşkil eden hususlarda mücadele ederken asla bu mücadelenin yersiz ve boş olduğunu düşünmez, düşünemez.Bu gerçeklikten sıyrılmış bir ütopya değildir.Çünkü biz, hakimiyeti ve kudreti en büyük olan biricik Rabbimize şüphe kabul edilmeyecek bir inançla bağlıyız.İşte bu yüzden batının bizim yaşantımıza dayatmaları  konusunda mücadele ederken amacımız sona ulaşmak değil bu yolda vasat adımlarla yürümektir ve bunu ancak bize dayatılanları kavramak ve öğrenmekle başlayabiliriz.Üç Mesele’de de anlatılmak istenenin bu olduğuna inanıyorum.

Son olarak Mevdudi’nin sözleri  bakış açımız için ideal;“Müslüman çağa ayak uyduran değil, çağa yön veren olmalıdır.”

 

Esra Mercan

 

 

 


AddThis