İslami Hareketin Entelektüel Kökenleri-3

İslam’ın kapitalizmle savaşı adlı eserinde Kutup’un İhvan hareketine teslimiyeti aşikar bir boyut kazanır. Artık akide kavramı Kutup’un düşüncesindeki en merkezi kavramlardan biri olur.Ona göre akide kişiyi devrimci bir vizyona sahip kılan, hareketi teşvik eden ve tanrı ile iletişimi her daim canlı tutarak aciz insanı harekete geçiren en önemli amildir.İslam ve evrensel barış adlı çalışmasında ise Kutup ;karşılaşılan bütün siyasi,ekonomik ve ahlaki bunalımların aşılması için Müslümanların güçlerini birleştirici olarak akide kavramına değinir.Tüm bu çalışmalar Kutup’un İhvan sonrası dönemde akide kavramını merkezileştireceğini ve İhvan hareketinin entelektüel zeminini inşa ederken akide kavramından oldukça fazla istifade edeceğinin göstergesidir.

1951 ve 1953 arasında Diraset İslamiye de yazılan bir dizi makaleyle Kutup’un İhvanı benimseyişi belirginlik kazanır.O artık siyasal mücadele geleneği olan bir hareketin müntesibi durumundadır.Diraset İslamiye de Kutup kendini müslüman olarak isimlendiren ve fakat farklı zulüm türleriyle savaşmayan,mazlumların haklarını savunmayan ve diktatörlere rağmen haykırmayanları ya hatalı,ya ikiyüzlü yada islam’ın hükümlerinden habersiz olarak niteler.Bu dönemde ve sonrasında Kutup’un üslubundaki sertlik aşikar bir şekilde görülür.Özgür dünyanın ilkeleri başlıklı makalesinde batının özgürlük anlayışını sert bir şekilde eleştirerek batınının özgürlükten anladığının insan,zaman ve özgürlüğün ilerlemesine karşı duran İngiliz,Amerikan ve Fransız bloğunun tanımlanması olarak ifadelendirir.Emperyalist blok olarak adlandırdığı bu yapının Kuzey Afrika,Vietnam ve Filistin de yaptıklarının örneğini vererek aynı bloğun insanların zihinlerini kontrol etmek için milyon dolarlar harcadığını  ifşa eder. 

1952 ile 1962 de Kur’an yorumu üzerine yoğunlaşan Kutup dinamik akide vurgusu ve bir bütün olarak İslam’ın yeni bir sistem sunduğuna ilişkin vurgularını güçlendirir.İslam akidesinin nasıl ki 7.asırda eli kolu bağlı olmayan bir şekilde dönüştürücü ve yeniden yapılandırıcı/devrimci bir yönü vardıysa, modern dünyadaki Müslümanların evvela bu hakikati kavramaları ve içinde bulundukları süreçlerle buna göre mücadele etmeleri gerektiğini ifade eder.Kutup pratiğe dönüşmeyen bilginin faydasızlığını sık sık vurgulayarak ,şayet pratiği yoksa bugün kitaplıkları yeni kitaplarla yada zihinleri bilgiyle doldurmanın gereksizliğine vurgu yapar.

Modern insanın çıkmazları ile cahiliye olarak adlandırılan dönem arasında paralellikler görmesine rağmen bugünün daha karmaşık olduğunu düşünür.Temel sorunu modernitenin tüm unsurlarıyla yerinden sökülüp yerine islam’ın gelmesidir.Bu nedenle o İslam mesajının temel anlam ve karakterini yitirmeden modern dünyaya uydurulabilir mi? sorusunu hiç sormaz.Çünkü bu durum kendi içerisinde bir tür entegrizmi barındırır.Modern  düşüncenin aydınlanma ve rasyonalite temelli olduğunu ifade eden Kutup, bilgi teorisinin batı dünyasında sadece deney ve gözleme dayalı yani rasyonel bir mecraya oturtulduğuna işaret ederek bu durumun bilginin sekülerleşmesine neden olduğunu bu nedenle modernitenin batıl bir zemin üzerinde yükseldiğine işaret eder.

 

DİRENİŞÇİ ULEMA ÖRNEĞİ;M.HÜSEYİN FADLULLAH

 

Irakta doğan ve 1966 dan beri Lübnan da yaşayan M.Hüseyin Fadlullah’ı tanımak İbrahim M. Abu-Rabi ye göre bugünün Müslümanlarına 1-Çağdaş Arap düşüncesinde sivil toplumun bunalımı 2-Geçici politik durumdaki şiddetin anlamı 3-Şiddetle kutsal arasındaki ilişki 4-Ulemanın rolü ve 5-İsrail örneğinde olduğu gibi ani sömürgeciliğe karşı yerli ve bu durumda dini kültürün yeniden yapılandırılması başlıklarında çok değerli imkanlar sunabilir.Arap dünyasında Seyyid Kutup’un düşüncesini sistematik olarak bazı yönleriyle geliştiren ulema simasından olan Fadlullah; Humeyni,Muntezari,Şeraiti,Benna,Kutuptan olduğu kadar Frantz Fanon ,Fierre ve Markstan da etkilenmiştir.Seyyid Kutupta gördüğümüz pratiği olmayan bilginin gereksizliği kanaatini Fadlullah ta paylaşır ve özellikle İslam dünyasında kitleleri yönlendirici pozisyonda olması gereken ulemanın içinde bulunduğu acıklı durumu sorgular.Bu sorgulama onu tıpkı Gazali de olduğu gibi konuşmaya yani meseleleri vukufiyetle ele alarak dönemine layıkıyla şahitlik yapma noktasına götürür.İlmin eleştirel bir eylem teorisine dönüşmesi gerektiği Fadlullah’ın en önemli mücadele sahasıdır.O İslami entelektüel havzanın 1-İlim(kutsal bilgi) 2-Marifet 3- Va’y(bilinç) ve 4-Hiss(anlayış) ile kendisini donatması gerektiğini düşünür.Kapitalizmin müslüman toplumların zihinsel köleleştirilmesindeki rolünü ciddiye alan Fadlullah, modern müslümanın en önemli çıkmazının ilmi, üretken teori ve sürekli eyleme çevirme yeteneksizliği olduğunu vurgular.

Lübnan gibi çok kültürlü bir coğrafyada İslami bir eylem teorisi geliştirmek gibi esaslı bir vazifeyi üzerine alan Fadlullah’ın bunu yaparken Kutup ve Benna da olduğu gibi batıyı karşısına alması ve suçlu ilan etmesi manidardır.Oryantalizmin müslüman halklar üzerindeki etkisinin farkında olan Fadlullah batının resmi islamın değil Kur’an’i islamın karşısında olduğuna dikkat çeker.Resmi İslam olarak adlandırdığı sultanların gölgesinde kalan ve bir manada yalnızca manevi tatmin vasıtası olarak adlandırılabilecek ve bizim bugün Protestanlaştırılan İslam olarak ifadelendirdiğimiz islamdır.Kur’ani İslam ise insanı özgür kılar.Yalnızca Allaha kul olmayı emrederek onun dışındaki tüm  maddi ve manevi diktatörlükleri ortadan kaldırır.Ve bundan dolayı da batı tarafından radikallik  ve fundamentalistlikle suçlanır.Fadlullah İslami bir devletin tesisine kadar Müslümanların bireysel ve kolektif olarak İslami bir yaşamı gerçekleştiremeyecekleri fikrine katılmaz ve İslami siyasal yapıyı gerçek anlamda müslümanca yaşamanın gereği saymaz.Bu düşünce içerisinde sürekli hareketi ve dinamizmi barındırır.Çünkü atalet asla kabul edilemez bir hastalıklı tutumdur.

Güney Lübnan’ın İsrail tarafından işgalinden sonra seçimini direnişten yana yapan Fadlullah bu seçiminde topraktan ziyade insan vurgusuyla öne çıkar.Ona göre insan vatan ve milletten önemlidir.Çünkü insanların zihni rezil edilip köleleştirildikten ve düşman insanın ruhunu ve duygularını işgal ettikten sonra vatanın hiçbir önemi yoktur.Dolayısıyla direniş, toprağı müdafaa etmekten çok insanın zihnen,duygu ve düşünceleriyle işgale uğrayıp rezil ve zelil olmasını önlemek içindir.Bundan dolayı Fadlullah, zulmü Kur’an tarafından insana verilen hürriyetin inkarı ve böylece insanlıktan çıkarılma eylemi olarak görür.Zihni sömürgeleştirmeyi izah ederken ,müslüman topluluklardaki entelektüel manzaraya dikkat çeken Fadlullah, insanın gerçeği görmesini sağlayacak bir entelektüel zeminin olması gerektiğine dikkat çeker ve emperyalizmin ,bugün insanların içinde bulundukları zelil durumun farkında bile olmadan yaşamasından memnuniyet duyacağını ifade eder.O halde entelektüelin vazifesi hitap ettiği insanların hakikati görmesine yardımcı olacak argümanları geliştirmesidir.

Fadlullah’ın Seyyid Kutupla ayrıldığı nokta Kutup’un bugün Müslümanların cahiliye de yaşıyor olduğuna dair inancında belirginleşir.Fadlullah bu düşünceye katılmaz ve Müslümanların tarihi süreçte maruz kaldıkları zulümlere dikkat çeker.Değişimin tedrici olması gerektiğine inanan Fadlullah, davet öncülerinin ümmetin içinde bulunduğu durumun- sosyal ve ekonomik durumun- üzerinde düşünmeleri ve uygun gelen çözümleri sunmaları gerektiğini belirtir.Ayrıca davetçilerin içinde bulundukları somut durumun bilgisini edinmeleri gerektiğine işaret ederek, zihni atalet ve boş retoriklerden kaçınma çağrısında bulunur.Fadlullah modern Müslümanlara;1-İslami fikirlerin tedricen yayılması 2-Statükonun öfkesini kazanmaksızın ,yumuşak başlı bir yayılma metodu izlenmesi 3-Kişisel bir yayılma metodu uygulanması 4-Dinin saldırı ve kuşatma halinde olması durumunda göç/hicret edilmesi ve 5-Sabır ve bilgi çokluğuna sahip tayin edilmiş bir tavır

Önerilerinde bulunur.

Bugün Ortadoğu ve Kuzey Afrika olarak adlandırılan beldelerdeki İslami hareketlerin nev zuhur bir hareket olmadığı;19.yüzyıldan beri devan eden bir kurtuluş ve yeniden diriliş arayışının neticesinde neşvünema bulduğu ve entelektüel anlamda sağlam dayanaklara sahip olduğu artık inkarı mümkün olmayan bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.Bu damar kendisini sürekli olarak güncelleyerek bugünün ve yarının umudu olmayı sürdürmeye devam edecektir/etmelidir.Küreselleşme olgusunun içinde barındırdığı homojenleştirme ve basmakalıplaştırma tehditlerine ancak yukarıda ifade etmeye çalıştığımız bu İslamcı damar karşı durabilecektir.Bugünün Müslümanlarına düşen kendilerine kalan bu entelektüel mirası daha ilerilere taşıyarak kendi dönemlerinin şahitleri olmaktır.Vesselam…

 

Kamil ERGENÇ  

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız


AddThis