Bütün Yönleriyle Seyyid Kutub

 

Yazar: Prof.Dr.İbrahim Sarmış

Yayınevi : Fecr Yayınları Ekim 2018

552 sayfa

Tanıtacağımız kitapta İslam dünyasının son dönemlerde yetiştirdiği en büyük alim, mütefekkir ve dava adamlarından olan Seyyid Kutub, tüm yönleri ile kapsamlı bir şekilde, yazarımız İbrahim Sarmış tarafından ele alınmaya çalışılmıştır.

Birinci Bölüm:

Bu bölümde Kutub'un içine doğduğu zaman dilimindeki Mısır'ın siyasi, sosyal ve kültürel durumu çok özet olarak dile getirilirken, ülkenin İngiliz emperyalizminin etkisi altında Krallık yönetimindeki kötü yönetimine ve bu süreçte ki bir takım sosyal, milliyetçi ve siyasi hareketliliklere değiniliyor. Müslüman kardeşler teşkilatının kurulması, siyonist işgal devletinin ortaya çıkması ve Hür Subaylar Darbesi’yle krallığın sona ermesi birer cümle ile zikrediliyor. Aynı dönemdeki eğitim ve kültürel alanda öze dönüş ve eğitimin ıslahı girişimlerindeki başta Muhammed Abduh olmak üzere bir takım alim ve düşünürlerin isimleri kayda geçiriliyor.

İkinci bölüm:

Kutub'un hayatının ve eğitim sürecinin anlatıldığı bu kısımda, Mısır'ın güneyinde bulunan Asyut'a bağlı, bir köyde doğan Kutub'un, dindar bir ailedeki çocukluk dönemi ve Kuran'ı hıfzetme süreci anlatılıyor.

İlkokuldan sonra eğitim için Kahire'ye giden Kutub öğretmen okulunu bitirdikten sonra iki yıllık bir öğretmenlik yapıp sonrasında Kahire Üniversite Daru-l Ulum fakültesine girip eğitimini tamamlar.

Üniversite sonrası gazetelerde yazı yazmaya başlamışken Dimyat'a ortaokul öğretmeni olarak atanır.

Daha sonra milli eğitim bakanlığında göreve başlar buradaki görevini sürdürüken Amerika'ya araştırmacı olarak gönderilir.

Kutub daha öğrencilik yıllarında düşünce hayatı ile yakın bir temasta bulunma imkanı elde etmiştir. Edebiyata büyük bir ilgi duymaktadır. Bu dönemde kendi ifadesi ile müridi olacağı kişi Abbas Mahmud El-Akkad'dır. Uzun süre edebiyat üzerine Akkad ekolü çizgisinde yazılar yazar ve onu muhafazakar muhaliflerine karşı şiddetle savunur.

Kutub Amerika'ya gitmeden önce İslam düşüncesi alanında eserler vermeye başlamış, üstadı Akkad ekolünden ayrıldığını da ilan etmiştir. Yazarımız, Kutub, Akkad ilikisine ve ayrılık nedenlerine kitabın farklı bölümlerinde genişçe yer vermektedir.

Kutub, Amerika dönüşünde Müslüman Kardeşler Teşkilatına katılır ve orada önemli görevler alır. Artık o bir edebiyatçıdan daha çok, bir düşünür, davetçi ve hareket adamıdır.

1952 Hür Subaylar İhtilali’nde Müslüman Kardeşler sivil bir toplumsal güç olarak diktatörlük karşısında, İslami bir düzen hedefiyle Genç Subayların yanında yer alır. Ancak ihtilalciler zamanla farklı yönlere sapınca teşkilatla yolları ayrılır.

İhtilalin genç lideri Abdünnasır, bize tanıdık gelen diktatörlük heveslilerinin hep yaptığı, uydurma bir "Suikast" bahanesiyle Kardeşler Teşkilatına karşı 1954 yılında büyük bir tutuklama hamlesine girişir.

Kutub bu dönemde tutuklanır ve diğerleri gibi ağır işkencelere maruz kalır.

On yıl sonra, büyük sağlık sorunları da yaşayan Kutub, Irak Devlet Başkanı'nın da araya girmesiyle serbest bırakılır. Ama bu durum uzun sürmez, tekrar tutuklanır ve idam kararı verilir.

Kutub eğer özür dilerse, idamdan kurtulabileceği bir senaryo ile baş başa bırakılır. Hak bildiklerinden ödün vermeyen, kendine güveni tam, özgür yürekli ve gözü pek dava adamı, elbette zalimlere boyun eğme yerine, hep arzuladığı şehadeti seçecektir. 1966 Ağustos'un da uygulanan idama karşı İslam Dünyasında büyük tepkiler olacaktır. Bu gün hala onun katilleri nefretle, kendisi ise rahmetle anılmaya devam etmektedir.

Üçüncü Bölüm:

Bu bölümde Kutub'un yazı hayatına başladığı ilk zamandan şehadetine kadar kaleme aldığı makale, şiir ve kitaplar ele alınıyor. Yazdığı ama basılmayan, ya da notlarında yazmayı planladığını söylediği eserlerin isimleri zikrediliyor.

Edebi eserleri, Kuran üslubu ve edebi eleştiri, İslam düşüncesi ve kültürü, şeklinde üç başlık altında değerlendirmeye tabi tutuluyor.

Fi Zılalil Kuran tefsirini biraz daha ayrıntılı ele alan yazarımız, tefsirin yazılış aşamalarını ve metodunu ayrıntılı olarak açıklıyor.

Tefsirin; Hareket Metodu ruhu ile yazıldığını, dil ve kelam konularına girilmek istenmediği, Kuran'ın bütüncül bir yaklaşımla anlaşılmasının önemi, akide, insan, evren, şeriat ve hayat arasındaki bağı inşa etmeye çalıştığı zikrediliyor. Mücadelenin ’’akide’’ ile cahiliye arasında yaşandığı, tefsirde iman ile doğa yasaları arasındaki bütünlüğün vurgulandığı ve bütün bunların edebi tasvir metodu ile işlendiği ayrıntılı bir şekilde izah ediliyor.

Dördüncü Bölümü:

Yazarımız, Din ve Toplum Üzerine Düşünceler kısmını; İslam ve Toplum, Cihat, Din-Fıkıh-İçtihat, Cahiliye ve Çağdaş Toplum ve Felsefe-Kelam şeklinde beş ana başlıkta inceliyor.

Birinci kısımda; İslam, hayatın bütününü kuşatır. İslam toplumunun temeli tevhittir. Toplumu birbirine bağlayan ırk, akrabalık vs değil, imandır. Salt toprağın önemi yoktur, İslam yurdu Din’in hakim olduğu yerdir. İslam insanları Allah'a kul yapıp kula kulluktan özgürleştirmek için geldi. Aile Toplumun temelidir diyerek özetleyebiliriz.

İkinci kısımda ; Cihadın mahiyeti olarak, evrende hakim olan ilahi nizamla toplumların hayatına yön verecek sistem arasında birliğin sağlanmasının gerekliliği vurgulanıyor. Bu birlik Allah'ın egemenliğini kabul etmenin zorunlu bir sonucu olarak dile getiriliyor. Davet ve tebliğle olduğu gibi güç ve kuvvetle olan cihaddan bahsedilip, bazılarının cihadı yalnızca savunmaya indirgeme çabaları eleştiriliyor. Düşmandan saldırıyı beklemeden, hareket hakkına sahip olunduğu ifade ediliyor.

Daha sonra, yazarımız Sarmış, cihad bahsinde uzun uzadıya kendi ve başka alimlerin görüşlerini sıralayıp, cihadın; saldırı savaşı olmadığını ve klasik görüşteki düşmana sunulan üçlü seçeneğin yanlışlığını delillendirmeye çalışıyor.

Üçüncü kısım; Din, toplum ve fıkhın analiz edildiği bu kısımda, fıkhın İslam toplumu ile doğup geliştiği, bundan ötürü kitaplarda ki donuk hükümlerle değil, pratik olarak, hayatın içinden gelişmesi gerektiği ifade ediliyor. İbadet- muamelat ayrımının alimlerce teknik bir ifadelendirme olarak kullanılırken sonradan burada yanlış bir düalizmin doğduğunu, dinin fıkıh ile eşitlenmesinin yanlış olduğu, hayatın ihtiyaçlarına göre fıkıh üretmeninin gerekliliği ve burnun da içtihatla olabileceği dile getiriliyor.

Dördüncü kısım; Günümüzdeki toplumların cahiliye toplumu oldukları, kömünizm, kapitalizm, ırkçılık gibi tüm sistemlerin çağdaş cahiliye sistemleri olduğu, İslamın hakim olduğu yerin ancak Daru-l İslam olduğu ifade edildikten sonra, bu konuda Kutub ve Mevdudi'nin yalnız olmadığı bir çok çağdaş alim örnek gösterilerek delillendiriliyor.

Beşinci kısım; Felsefe, İslam felsefesi ve kelam konularına Kutub'un hiç ilgi duymadığı, çünkü bunların kaynağının Grekler olduğu, İslam düşüncesi için bunlara değil Kuran ve Peygamberin hayatına bakmak gerektiği, akidenin yalnız akla ve cedele dayanan bu sistemlerden daha asil ve sade bir yöntemle ele alınmasının doğruluğu dile getiriliyor.

Beşinci Bölüm:

Ekonomi üzerine düşüncelerin incelendiği bu kısımda, İslam ekonomisinin ekseni ve hedefinin sosyal adalet olduğu, kişi mülkiyetini koruduğunu, liberal ve toplumcu sistemlerin aşırılıklarından uzak dengeli bir yol izlediği, bunu sağlamak için; faizin, tekelciliğin, İsrafın, stokçuluğun yasaklanıp, zekatın emredilip, infakın, dayanışmanın ve meşru kazancın teşvik edildiği ifade ediliyor.

Altıncı Bölüm:

İslami Edebiyat nedir? Başlıklı bu bölümde öncelikle edebiyat; hayatın bilinçli yorumu ve sanatçının içinden kaynayan canlı değerlerin ifadesi şeklinde tanımlanıyor. Sanat adına yapılan haksızlıklar ve ahlaksızlıkların meşru görülemeyeceği, İslami edebiyatta ruhun İslami duygularla coşup taşması gerektiği ve bu doğrultuda göklerin, yeryüzünün, tüm hayatın ve dahi ahiretin yerli yerine oturtulması ve Müslüman sanatçının her varlığa canlı gözüyle bakması gerektiği vurgulanıyor. Ayrıca Hz. Yusuf kıssasındaki muhteşem sanatsal anlatım ve estetik uzunca örneklendiriliyor.

Yedinci Bölüm:

Seyyid Kutub'un edebi kişiliğinin ele alındığı bu kısımda, onun üslubunda açıklık, doğruluk, hayal gücü ve tekrarın öne çıktığı ifade ediliyor. Şiir, roman, hikaye, tiyatro, biyografi, hatıra alanlarında yazdıkları, eleştiri ve görüşleri değerlendirmeye tabi tutuluyor. Yine bu bölümde O'nun diğer edebiyatçılarla olan diyalogları ve eleştirileri ele alınıyor. Başta Akkad olmak üzere, Taha Hüseyin, Necip Mahfuz gibi çok sayıda düşünür ve edebiyatçı ile ilgi ilginç bilgiler sunuluyor.

Sekizinci Bölüm:

‘’Kuran'ın Edebi İ'cazı ve Kuran'da Edebi Tasvir’’ konulu bu kısımda; Kuran'ın bütün insanlığa meydan okuyan Peygamberimizin Edebi mucizesi olduğunun herkes tarafından kabul edildiği, ama bunun mahiyetinin ne olduğu ile ilgili çok sayıda alimin düşünce ürettiği, Kitab'ın fesahatı, belağatı, nazmı, lafzı, mana ve mahiyeti ( teşri, ahlak, hukuk...) ile mu'ciz olduğu çok dile getirilmekle beraber, ayetlerin birbirlerinden bağımsız ele alındığı, bütünlüğü içindeki sanat üstünlüğünden ziyade, parçalar üzerinde durulduğu, bunun bir eksiklik olduğu ifade ediliyor.

Kuran'ın anlatımında tasvirle anlatım ilkesinin hakim olduğu ve bunu Kutub'dan önce kimsenin dile getirmediği ifade ediliyor.

Kutub bazılarının i'cazı hüküm, teşri vs. de aramaların eleştirdiği, çünkü ilk inen Mekki ayetlerde de herkesi şaşkınlığa uğratan mu'ciz anlatımın olduğunu söyleyip, o evrede henüz hukuksal ayetlerin nazil olmadığının altını çiziliyor.

Daha sonra, Kuran'ın bütün olayları ve anlatımlarını canlı bir tablo gibi önümüze koyma sanatı olan ‘’Edebi Tasvir’’ hakkındaki Kutub'un düşünceleri uzun uzadıya örneklerle izah ediliyor. Bu bölümün son kısmında ise Kutub’un Edebi Tasvir tezinin, Kuran araştırmalarına etkisi ve çağdaş Arap edebiyatına yansımaları somut delillerle ortaya konarak, çok sayıda edebiyatçının Kutub'dan alıntı yaptığı halde, çeşitli nedenlerden dolayı O’na referans yapmamaları eleştiriliyor.

Dokuzuncu Bölüm:

‘’Eleştiriler ve Cevaplar’’ başlıklı son bölümde yazar, herkes gibi Kutub'un eleştirilebileceğini, ama yapılan eleştirilerin çoğunun, O'nu sevmeyenler ya da eserlerini anlamaktan aciz kişiler tarafından yöneltildiğini, hata aramak için, ya da şartlı bir gözle ( mezhepçi vs ) veya parçacı okumalarla yapılan eleştirilerin, haksızlığa sebep olabileceği dile getiriliyor.

Başlıca eleştirilerden, (ithamlardan) Kutub'un önceden cahiliye hayatı yaşadığı söyleminin hiçbir tutarlı delilinin olmadığı, sosyalist bir geçmişi olduğu savının ( komik bir iddia), eserlerine şöyle bir bakmakla kolayca anlamsızlaşacağı, reformcu ithamına karşılık, O'nun İslam'ın sabitelerini savunan bir İslam inkılapçısı olduğu gerçeği, mezhepsizlik eleştirisine ise, Kutub'un mezhep imamlarına hürmeti olduğu ama bu konular üzerinde değil İnanç meselesi üzerinde yoğunlaştığının altı çiziliyor.

Aşırılık ve tekfir meselesi ile ilgili, O'nun gayet mutedil olduğu, toplumlar ile ilgili değerlendirmelerinin kişilere indirgenemeyeceği, cahiliye ve hükümle ilgili genel doğru tespitlerin, başkalarınca farklı yönlere çekilmek istendiği zikrediliyor. Hz Osman'a, iddia edildiği gibi asla edep dışı bir cümle kurmadığı, geçmişte bir çok büyük ehli sünnet alimin benzer tespitlerini tekrarladığı ifade edilip son olarak bir takım yanlış anlaşılmaların da hatalı tercümelerden kaynaklandığı örnekler verilerek bu bölüm de sonlandırılmış oluyur.

Yazarımız, Kutub, " çağdaş bir İslam felsefesi ve kelamının oluşturulması yolunda büyük bir adım atmıştır", " kuramlardan çok pratik esaslara dayanan bir davet metodu benimsemektedir" gibi tespitlerin aldığı kısa bir sonuç bölümü ile kitabı tamamlamaktadır.

Değerlendirme:

- Etkisi hala tüm dünyada sürmekte olan, önemli bir alim, hareket ve mücadele adamını, kısmi ve eksik bir incelemenin ötesinde, bütün yönleri ile değerlendiren kitap, Türkçe yayınlar arasında önemli bir boşluğu doldurmuş olmaktadır.

-Yazar, çok zor, tartışmalı ve keskin konuları ilmi ve hikmetli bir dil kullanarak ifade etmiş gözükmektedir.

-Kitabın anlatım üslubunda, yazarın kendi görüşleri, birtakım alıntı görüşler ve ifadelerle, Seyyid Kutub'a ait düşünceler iç içe geçmekte, kimi zaman cümlelerin kime ait olduğunun anlaşılmasında zorluk çekilmektedir.

-Cihad konusunda Kutub'un düşüncesi ile çelişen, uzunca bir bölümün kitapta yer alması tekrar gözden geçirilebilir. Yazarımız çekincelerini kısaca ifade etmekle yetinebilirdi. Görüşlerini müstakil bir makale ya da kitapta yayınlasa daha verimli olabilirdi.

-Yazarımız Kutub'un üslubunu anlatırken bir başlık olarak ele aldığı ‘’tekrar ‘’meselesi, bu kitapta da kısmen karşımıza çıkıyor. Anlatılan kişi ve eserlerin bunda etki payı büyük olsa gerektir.

-İ'caz gibi bazı bölümler çok uzun tutulmuş, ama Kutub'un mücadelesi, Müslüman Kardeşlerdeki fonksiyonu, İslami Hareketlere katkıları gibi konular çok kısa ele alınmış gözükmektedir.

-Kitabın son kısmındaki eleştiriler ve cevaplar başlığı çok yerinde, anlamlı ve işlevsel bir bölüm olarak kitapta yerini almış bulunmaktadır.

-Hocamıza bu eseri kaleme almasından dolayı teşekkür eder, aynı kulvarda, farklı çalışmalarla bizleri müstefid etmesini canı gönülden dileriz.

 

İsa Özçelik


AddThis