Kavramların Savaşı/Editörden

Savaşlarda en önce hakikat kaybolur. Hakikatin kaybolduğu yerde ise batıl kendine mevzi kazanır.Bu süreç tezvirat,yaygara,ayartıcı ve yanıltıcı enformasyon ile desteklenerek sürekli hale getirilmek istenir.Böyle zamanlarda yapılmak istenenin icra edilebilmesi için önce yanıltıcı/ayartıcı enformasyon ile geniş kitleler zihinsel olarak belli bir anlayış çerçevesinde kodlanır yani kitlesel bir narkozlama faaliyetleri yürütülür.Modern dünya bu faaliyetleri psikolojik harp diye tesmiye ediyor.

Namlular kan kusmaya başladığında bazı kavramlar daha sık –önceki zamanlara göre daha sık-gündemimize girmeye başlar. Mesela reel politik, stratejik öncelik, devlet aklı,milli menfaat,ulusal çıkarlar gibi kavramlar artık dillere pelesenk olur.Kahvehanede okey oynayan vatandaş bile bu kavramlarla süslenmiş cümleler kurarak mevcut durumu analiz etmeye başlar.Artık söz konusu olan kavramların savaşıdır.

Kavramların savaşı silahların savaşından daha yıpratıcıdır. Birisinde-silahların savaşında- mevcut olan yani somut olarak karşısında bulunan tehlikenin ortadan kaldırılması söz konusu iken, diğerinde –kavramların savaşında-gelecek ön görüsü,ideal,ütopya, hasılı zihinsel dinamizm ortadan kaldırılır veya kötürümleştirilir.Silahların savaşında alınan mağlubiyetler kısa sürede telefi edilebilirken, kavramların savaşında meydana gelen tahribatların telafisi çok daha zor ve çok daha uzun sürelidir.

Yukarıda, netameli dönemlerde daha sık duymaya başlayacağımız kavramların modern dönemle birlikte gündemimizi daha fazla işgal ettiğini ve hatta zihnimizi esir aldığını ifade etmek durumundayız. Bugün hayata müslümanca bakma cehti içinde olanlar bile,yaşananları, yukarıda ifade ettiğimiz kavramların diliyle anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmaktadır.Mesela ulus devlet anlayışının bu coğrafyada kök salmasıyla birlikte daha bir önem kazanan ‘sınır’ kavramının, yeryüzünün tamamının kendisine mescit kılındığı bir müslümanın zihninde, ulus devlet aklının kodladığı şekilde kabul görmesi anlaşılabilir değildir.Sınır kavramı ulusçu bir bakış açısıyla değerlendirilmeye başlandığında bu kez ‘’kendi sınırlarımız’’ dışındakilerin ötekileştirilmesi veya kutsanan sınır nedeniyle yapılan savaşların meşrulaştırılması sonucu ortaya çıkacaktır.

Yine reel politik veya stratejik öncelik gibi kavramların adalet ve merhamet gibi müslümanın ayrılmaz parçası olması gereken değerleri saf dışı bıraktığını ve bu kavramlarla yapılacak bir analiz veya değerlendirmenin her zaman için kısır, hakkaniyetsiz ve gayri İslami olduğunu da ifade etmek mecburiyetindeyiz.Devlet denen en organize ve örgütlü gücün bizatihi kendisini sorgulamadan, yani devletin varoluş gayesi nedir?Hangi saiklerle devlet olunur?Devlet olmanın olmazsa olmazları nelerdir? gibi soruların cevaplarını, kendi zaviyemizden,sahih ve özgün bir şekilde cevaplamadan yapılan değerlendirmelerin, verili olana teslimiyetin bir işareti olacağından , sağlıklı olmayacağını ifade etmeliyiz.Bununla birlikte devlet aygıtının mevcudiyetini devam ettirmek pahasına mü’mince duruşun olmazsa olmazı olan adalet,merhamet ve hakkaniyet gibi değerlerinden vazgeçip geçemeyeceğinin cevabının da bugün sarih bir şekilde verilmesi gerekiyor.

Maruz kaldığımız kavramlar savaşında hakikat cephesini güçlendirmek adına uzun soluklu ve istikrarlı bir çabanın içine girmemiz gerekiyor. Önceliğimiz verili olanları esaslı bir sorgulamaya tabi tutmak olmalı.Çünkü bugün zihnimizde oluşan bir çok kanaat bu verili unsurların kanıksanmasıyla oluşmuş durumda.Sahih değerlendirmeler sahih bir bilgilenme ile mümkün olabilir.Mü’minliğimizin en bariz özelliği meseleleri ele alış tarzımızda ve çözüm önerilerimizde ortaya çıkacaktır.Vesselam...

 

Kamil ERGENÇ

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız


AddThis