okumali

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün202
mod_vvisit_counterDün495
mod_vvisit_counterBu hafta4667
mod_vvisit_counterBu ay12365
mod_vvisit_counterHepsi1853145

Editörden

Derkenar (44)

Yaşar Kutluay… 1931 Silifke doğumlu. Cumhuriyet ideolojisinin muradına uygun din anlayışının ( yani Protestan İslam’ın ) inşa ve ikamesi için 1949’da açılan Ankara İlahiyat fakültesinin ilk öğrencilerinden… Mezun olduktan sonra Ankara İmam Hatip Lisesi’nde on ay kadar öğretmenlik yapıyor. 1954’te mezun olduğu üniversitede Yusuf Ziya Yörükan’ın başında olduğu İslam Mezhepleri Tarihi Kürsüsü’nde asistanlığa başlıyor. 1958’de “İslam’da İtikadi Mezheplerin Doğuşu” başlıklı teziyle doktor oluyor. Arapça-İbranice-İngilizce-İtalyanca biliyor… 27 Mayıs 1960 İhtilali’nin ertesinde, askerlerin talimatıyla, diyanete hazırlatılan Kur’an’ı Kerim tercümesine Hüseyin Atay’la birlikte emek veriyor. (Bu ikili daha sonra İbranice öğrenmeleri için İsrail’e gönderilecektir.) Türkiye’deki misyonerlik faaliyetleriyle ilgileniyor ve bu faaliyetlere karşı mukavemet hattını tahkim için,yetkililere, Yahudi-Hıristiyan inançlarının iyi bilinmesi gerektiğini salık veriyor. Cumhuriyetin ulus inşa etme (homojenleştirme/mütecanisleştirme) projesine katkı amaçlı olsa gerek “Yahudi Milliyetçiliğinden Alacağımız Dersler” başlıklı makale bile yazıyor. (Bkz. TDV İslam Ansiklopedisi/Yaşar Kutluay maddesi/Ek-II.Cilt/ Syf. 97-98)

 

Derkenar (42)

Türkiye’nin, barbarlığın tecessüm etmiş hali olan İsrail’le ilişkilerini düzeltmesi ( normalleştirmesi ve böylece siyonizme güç vermesi,meşruiyetini,bir kez daha, tescillemesi) karşısında İslami havzalar, edilgin/pasif/pısırık bir tutumu, tavrı ve tarzı tercih etti/ler. Ulus-devlet realizmine bağlılık andı içenler için “reel politik” argümanlar eşliğinde meşrulaştırılabilecek bu "normalleşmenin" , İslami iddialı havzalar tarafından “sanki hiç olmamış” gibi muamele görmesi (görmezden gelinmesi) anormal... Demek ki "anormalliğin normalleştiği" bir zamana tanıklık ediyoruz. Filistin/Kudüs duyarlılığının, siyonizmin azgınlaştığı/azmanlaştığı/pervasızlaştığı/iğrençleştiği zamanlarda ( o da retorikten öteye geçmeyen, romantik,duygusal tepkilerle ) zuhur etmesi, aslında meselenin ehemmiyetini müdrik olmadığımızın delili...

 

Derkenar (41)

Kariyer basamağı sınavı öğretmenlerin “serbest piyasa tanrısına” kurban edilmesi (ve/ veya/ya da) neo-liberalizmin anything goes (her şey mubah/ne olsa gider) klişesi tarafından teslim alınması anlamına gel(mekted)ir. Bu istiskal edici tutum karşısında atılacak en sahih adım radikal bir itiraz/reddediş olabilir. Bu sayede öğretmenler ( ki onlar tarihin seyrini değiştir/ebil/me kapasitesi ve kabiliyeti en yüksek olanlardır ve yine onlar toplumların niteliksel sıçrama yapabilmesini mümkün kılacak yetkinliğin mimarlarıdır ) izzetli bir duruş örnekliği sergilemiş olacaktır. Bu da bir derstir… Hem de tarihe altın harflerle yazılacak bir ders…

Öğretmenler ;

“Uzmanlığınız” da “başöğretmenliğiniz” de sizin olsun… Biz sizin onur kırıcı bu adımınızı meşru görmüyoruz…” diyerek mesleğinin şerefini ve itibarını murdar şirketokrasi kültürünün propaganda memurlarından koruyabilir… İnsanı insanlıktan çıkaran bu haramzade düzenin necis doğasına teslim olmayı reddedebilir… Bu düzenin CEO’luğunu yapanların zihinsel istifra kabilinden argümanlarını küçük bir fiske ile tarihin çöp sepetine atabilir… Ulufe beklentisi içinde olmadığını, paranın satın alamayacağı şeylerin hala var olduğunu gösterebilir… Yarının Türkiye’sine hatırlanmaya değer bir eylemlilik bilincini miras bırakabilir. Otorite sahiplerine yaltaklanarak konforlu istikbal yatırımı yapan müptezellerin anlayamayacağı bir eylemlilik bilinci…

Yola muhafazakar demokrat olarak çıkıp iktidar olan ve fakat muktedir olmak için faşizmin zır cahil, maço,berduş,statükocu, anti-entelektüel ve mafyatik dünyasına sığınarak “muhafazakar faşizm”de karar kılanlardan medet ummak ne kadar ahmakçaysa, onlara muhalif (miş) gibi yapan fakat aralarında sadece “ton farkı” olanlardan medet ummak ta o kadar ahmakçadır. Dayatılan gerçekliği öğretmenin bizzat kendisi reddetmelidir…

 

09/11/2022

Kamil ERGENÇ

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız

 

Enderun Özgün Eğitimciler Derneği Öğretmenlik Kariyer Basamağı Sınavlarının İptali İçin Bildiri Yayınladı

               

Mayıs ayında resmî gazetede yayımlanan ve bir müjde olarak sunulan “Aday Öğretmenlik ve Kariyer Basamakları Yönetmeliği” maalesef biz eğitimcileri hayal kırıklığına uğratmıştır. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile bir kez daha dağ fare doğurmuştur.

“Uzmanlık” ve “başöğretmenlik” sınavları, hem usulü ve içeriği hem de sebep olduğu kargaşa cihetinden, bir ülkenin bugününü ve yarınını etkileme gücü bakımından (meslekler arasında) ilk sırada yer alan öğretmenliğin izzetinin/vakarının/ itibarının ayaklar altına alınmasına sebep olmuştur.

 

Öğretmenlik mesleğini daha da itibarsızlaştırmak

 

Kariyer sınav(lar)ını "para getirisi" bağlamında sunmak ise tam bir gaflettir. Öğretmenlik gibi asil bir mesleği böylesine süfli bir emelin payandası yapmak katmerli bir hamakat örneğidir. Öğretmenlik, bordro ve mevzuat sınırlarına hapsedilemeyecek kadar ulvidir. Bunun farkında olmayanlardan ülkemize ve insanlığa zerre kadar hayır gelmez. Bu ülkeyi epistemolojik emperyalizmin prangalarından kurtarmak istiyorsak,öğretmenliğin kıymetini takdir etmek zorundayız.

 

Derkenar (40)

Optikte yasadır: Bir ışık kaynağından yayılan ışık dalgaları arasındaki mesafe, kaynaktan (merkezden) uzaklaştıkça artar. Bu yasayı sosyal hayata uyarlayan tefekkür havzamız, halkın önünde olanların ( alim, aydın, entelektüel, kanaat önderi, siyasetçi gibi şahsiyetlerin) on düşünüp bir söylemesi gerektiğine dikkat çeker. Bu insanların yapıp etmeleri başkalarınınki gibi değildir çünkü. Etkili ve yetkili makamlarda oldukları için ahalinin gözü bunların üzerindedir. Merkezdeki bir milimlik sapma, merkezden uzaklaştıkça devasa boyutlara ulaşır. " İmam yellendiğinde, cemaat büyük aptesini yapar." sözü, bu bağlamda meşhur olmuş bir halk deyişidir. ( Gerçi halkımız tam olarak böyle söylemiyor. Halkın diliyle söylemekten haya ettiğim için “ilmihal dilini” tercih ettim.)

 
Daha Fazla İçerik...