okumali

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün19
mod_vvisit_counterDün654
mod_vvisit_counterBu hafta673
mod_vvisit_counterBu ay13362
mod_vvisit_counterHepsi1854142

KUDÜS

Kudüs…

Onurumuz, izzetimiz, şerefimiz, aşkımız…

Düştüğünde düşeceğimiz, dik durduğunda dik durduğumuz, mahzun olduğunda hüzünlendiğimiz aziz şehir… Mukaddes belde…

İlk kıblemiz… Yani gözümüzün önünde olan… Yani yüzümüzü döndüğümüz, bütün benliğimizle yöneldiğimiz hürmet makamı…

Atamız put kırıcı İbrahim’in aziz neslinin, Musa’nın, İsa’nın, Muhammed’in uğrak yeri…

Alemdeki kadınlara üstün tutulan pak Meryem’i; adayış abidesi Hanne’yi hatırlatan mübarek belde…

Kudüs…

Binlerce yıldır insanlığın imtihan diyarı…

Tevhidi şuurun tohumlarının atıldığı yer… Nübüvvet evi…

Miracın ilk durağı… Yani ‘’uruc’’ etmenin. Yani yücelmenin… Yani yükselmenin…

Yüce Kur’an’ın beyanıyla “etrafı mübarek kılınan” yer…

Kudüs…

Modern medeniyetin; demokrasi, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, çevre gibi cilalı/ cerbezeli/gösterişli kavramlarının ne kadar kof, aldatıcı, sahte, pespaye olduğunu deşifre eden; cari dünya düzeninin zalimleri koruyup kollamak amaçlı ihdas edildiğini insanlık ailesine gösteren yer…

Kudüs…

Romalıların “Siyonizm kılığında” arz-ı endam ettiği yer…

Nebukatnazar’ın/Sezar’ın/Hitler’in sadık tilmizi siyonistler tarafından kana boğulan güzel şehir…

Dünyanın en büyük açık hava hapishanesine ev sahipliği yapan mahzun belde…

İnsanların açlıkla, susuzlukla, ilaçsızlıkla esir alınmaya çalışıldığı zeytinlikler ülkesi…

Kudüs…

Onurlu ve ahlaklı direnişin ana karargahı…

Ölümü öldüren kara gözlü delikanlıların, iffetli kızların, vefalı ve çilekeş anaların yurdu…

Düşmanına benzemeyi zül addeden insanların sığınağı…

Allah(c.c)’a koşulsuz teslimiyetin en güzel örneklerinin tebarüz ettiği aziz belde…

İnsanlık ailesine, imanın en büyük imkan olduğunu, izzetin ve şerefin Allah’ın , Rasulünün ve Müminlerin yanında olduğunu öğreten yer…

Kudüs…

Güce tap(ın)manın özendirildiği bir çağda, Allah’a kul olmanın ne demek olduğunun talim ettirildiği mektep…

Taşın demire galebe çaldığı, sapanın füzeyi imha ettiği, sloganların copları dövdüğü, çıplak ayakların tank paletlerini durdurduğu, ezan sesinin bomba sesini bastırdığı mucizeler diyarı…

Zillet altında yaşamaktansa, izzetlice ölümü tercih edenlerin yurdu…

Kudüs…

Heybesinde; Selahattin’in celadetini ve şecaatini, Abdülhamit’in ferasetini ve basiretini, İzzettin Kassam’ın mukavemetini ve takvasını, Ahmet Yasin’in fedakarlığını ve asaletini, Abdülaziz Rantisi’nin gözü karalığını ve tavizsizliğini, Ebu Ubeyde’nin vakar ve izzetini,Raid Salah’ın tevazusunu ve mülayemetini taşıyan bereketli şehir…

Kudüs…

Büyük ihanetlerin tanığı…

Yanı başındaki Müslüman kılıklı Tiranlar tarafından Siyonistlere peşkeş çekilen kutsal şehir…

Aşağılık saltanatlarını korumak için, emperyalist-sömürgeci-siyonist zalimlerle işbirliği yapan nifak çetelerinin iğrenç planlarına tanıklık eden pak belde…

Kudüs…

Şehadetle, şahitlikle,şehitlikle anılan sekinet makamı…

Kudüs…

Talut ve Calut ,Musa ve Firavun kıssalarının hayat bulduğu yer…

Allah(c.c), kulları aracılığıyla tarihe müdahale eder… Bu müdahalelerle insanlığa hakikate teslim olmaları gerektiğini hatırlatır… Yerinden edilen sözcükleri yerine koyar ve bulanıklaşmış/müşevveş zihinleri berraklaştırır…

Bir tarafta küresel müstekbirleri arkasına alan İsrail’in haydutluğu, diğer tarafta Müslüman kılıklı Tiranların yaptıklarıyla adeta mengeneye sıkıştırılan Kudüs, Allah’a layıkıyla teslim olma azmiyle, modern barbarlıktan kurtuluşun reçetesini vermiş oluyor.

Bu asil direnişin karşısında acziyet içerisinde kalan sömürgeci Siyonizm, elindeki tüm araçları (özellikle enformasyon araçlarını) kullanarak zalimi mazlum, mazlumu zalim olarak göstermeye çalışıyor…

İsrail’in vahşileştiği zamanlarda gündemimize gelen ve meydanlarda birkaç slogan atmaktan öteye gidemeyen Gazze/Kudüs ilgimiz, yerini uzun erimli-sistemli direniş kültürü inşa etmeye bırakmalı artık… Ahlaklı direnişin unutulduğu bir çağda Gazze/Filistin görkemli bir ders veriyor insanlık ailesine… Modern paradigmanın değişmezliğine neredeyse iman etmiş (ve bu nedenle) paradigma içi muhalefeti benimsemiş Müslümanlar, küresel tahakkümü/ hegemonyayı mağlup etmenin yolunun aslında onun dışında kalarak (yani nehrin suyundan bir avuç içerek veya hiç içmeyerek) mümkün olduğunu Gazze’ye bakarak öğrenebilir… Kana kana içilen nehrin suyu (insanın haysiyetini imha eden dünya lezzetleri) dizlerdeki dermanı yok etti. Bu nedenle Calut’un ordusuna (ırkçı emperyalist-siyonist sömürgeciliğe) karşı koyacak takat yok… Haçlı-Siyonist ittifakıyla kurulan İsrail’i kanıksayan / meşru gören ( insanlık dışı uygulamalarına rağmen onu tezkiye eden) yaklaşımların kendisini İslam’ a nispet edenler arasında bile karşılık buluyor olması çok büyük bir ahlaki çöküşe işaret ediyor.

Maruz kaldığımız “epistemik şiddet” yüzünden gör/e/mediğimiz, görmemiz durumunda gerçek anlamda özgürlüğün ne demek olduğunu idrak edeceğimiz (sahte mutlakların tahakkümünden kurtulacağımız) bilinç aşısı Gazze/Filistin direnişinde saklıdır. Nehirden geçerken kana kana içenlerden olmayıp Allah(c.c)’ın başlarına komutan olarak tayin ettiği Talut’un emirlerine riayet ederek imtihanı başarıyla verip Calut’un tahakkümünü kıran müminler ordusunun 21.yüzyıldaki temsilcilerinin yaşadığı bu kutlu belde, ümmetin kendisinden ders almasını bekliyor. Gazze dendiğinde hep elini cebine atma gereği duyan (burayı sürekli olarak maddi yardımla/bağışla anmaya teşne zihinlerimiz) artık buraya ‘’ahlaklı direniş mektebi’’ ve/veya “paradigma dışı varoluş imkanı” bağlamında bakmak mecburiyetindedir. Direnişi şiar edinen bu onurlu insanların, türlü tahakküm araçlarıyla üzerlerine saldıran küresel istikbara karşı sergilediği direnişin mahiyetini ve keyfiyetini öğrenmek, en esaslı meselelerimizden biri olmak durumundadır.

Gazze direnişi vesilesiyle modern Firavunların/Calutların güçlerinin aşılamaz olmadığını, hakkıyla iman edenlerin örgütlü birlikteliği sayesinde tüm mütehakkim zümrelerin/sistemlerin yerle bir edilebileceğini yakinen müşahede ediyor insanlık… Şimdi asıl konuşulması gereken şey, ilahi vahiy bilgisi-nübüvvet pratiği ve bu bilgi-pratikle mütenasip geleneksel birikimden ilham alarak, yaklaşık dört asırdır insanlık ailesini ve tabiatı ifsad eden Judeo-Hıristiyan referanslı ırkçı-sömürgeci-seküler paradigmanın kavramsal ve kurumsal hegemonyasından teberri etmek ve ontolojik-epistemolojik-metodolojik bağımsızlığı temsil ve tebliğ etmektir.

 

Kamil ERGENÇ

NOT: Bu yazı'm Umran Dergisi'nin 352.sayısında aynı başlıkla yayımlanmıştır.


AddThis
 

Yorum ekle